Bölüm 5: Kredi Kartı Üyelik Bedelinin Hukukî Mesnetsizliği


Geçmiş yazımızda tüketici mahkemesindeki itiraz süreci hakkında bilgiler vermiştik. Dava için gerekli bilgilere o yazıdan ulaşabilirsiniz.

Bu yazıdan itibaren ise kredi kartı üyelik bedelinin hukukî mesnetsizliğine ilişkin tespit edebildiğim kanıtları sizlerle paylaşacağım. Öncelikle bu yazıda bankaların iddialarını mevzuat bakımından çürüteceğiz. Siz de banka tarafından itirazınıza yanıt olarak sunulan savları bertaraf etmek için kendi durumunuza uyan cevapları dava/cevap dilekçenizde belirtebilirsiniz. (Yazıda bahsi geçen mevzuat metinlerine kolayca ulaşmak için buraya tıklayarak sitemizin mevzuat dizinine göz atabilirsiniz.)

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 172. maddesinde, “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder.” denilmektedir. Ayrıca 36. maddesinde de “meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle” herkesin hak arama hürriyetine sahip olduğu vurgulanmaktadır.

Bununla beraber bankanın heyet kararının iptaline yönelik talebi, yasal bir hak arama mercii olan hakem heyetlerini işlevsizleştirecek ve tüketicileri haklarını aramaktan alıkoyacaktır. Bu, Anayasanın 36. maddesindeki hak arama hürriyetine aykırılık teşkil etmektedir. Aynı zamanda mahkemelerin iş yükünü azaltmak için kurulan hakem heyetlerinin verdikleri kararlara karşı açılan davalar, hedeflenenin tam tersine mahkemelerin iş yükünü artırmış olacaktır. Bu durum, tüketicileri korumak üzere çıkarılan kanunun ve Anayasanın amacına ters düşmektedir.

Önceki yazılarda da bahsettiğim gibi kanun koyucu, tüketicileri korunması gereken bir konumda görmüştür. Bu nedenle de Anayasanın yukarıda anılan hükümlerine dayanılarak Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hazırlanmıştır.

Şu an yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesindeki, "işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise kural olarak o kanun hükümleri uygulanır." düzenlemesi gereğince uyuşmazlığın tarihi önem kazanmaktadır. Yani siz bankayla sözleşmeyi önceki kanun yürürlükte iken imzalamışsanız artık sizin uyuşmazlığınıza kural olarak 4077 sayılı (eski) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uygulanacaktır.

Bu kanun pek çok değişikliğe uğramıştır. Ancak kredi kartı kullanıcılarını en çok ilgilendiren değişiklik 4822 sayılı kanunun 7. maddesi ile yapılan değişikliktir. Bu değişikliğe göre 4077 sayılı kanunun 6. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: "Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır." Aynı maddenin 3. fıkrasında da “Eğer bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir.” denilmektedir. Tüketici sözleşmelerindeki haksız şartlar, 6502 sayılı (yeni) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 5. maddesinde de benzer şekilde yeniden kaleme alınmıştır. 

(?) İDDİA: "4077 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince bir maddenin haksız şart sayılması için üç unsurun da bir arada bulunması gerekmektedir. Bu kapsamda tüketiciyle müzakere edilmemiş olsa dahi, tüketici aleyhine dengesizlik yaratmayan, iyi niyet kurallarına aykırı bulunmayan sözleşme şartlarının haksız şart olarak nitelendirilmesi mümkün değildir."
(!) CEVAP: Gerçekten de kanunun ifadesinden bir maddenin haksız şart sayılması için üç unsurun bir arada bulunması gerektiği anlaşılmaktadır. Ayrıca aynı maddenin devamında “Bir satıcı veya sağlayıcı, bir standart şartın münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa, bunu ispat yükü ona aittir.” hükmü vardır. Zaten banka üstteki savunmasında “Sözleşme maddesinin müzakere edilmemiş olması, sözleşme hükmünün haksız şart sayılması için tek başına yeterli değildir.” diyerek şartın müzakere edilmediğini kendisi itiraf etmiştir! Bu bakımdan bankayla tüketicilerin bu bedeli aralarında konuşarak kararlaştırmadıkları bellidir. O halde iki taraflı bir sözleşmede yalnızca tek tarafa menfaat sağlayan böyle bir hükmün bulunması, tam da kanunda geçen “iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde” ifadesinin somutlaşmış halidir. Bankanın savunmasının diğer bir dayanak noktası olan bu ücretin tüketici aleyhine önemli bir dengesizliğe neden olmadığı iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır. Kaldı ki tüketici aleyhine bir dengesizlik yaratıp yaratmadığına karar verecek merci de davacı banka değildir. Bu çerçevede bankanın dayattığı üyelik sözleşmesi incelendiğinde bunun önceden hazırlanmış, standart bir sözleşme olduğu, tek taraflı olarak bankayı koruduğu ve tüketici aleyhine düzenlenmiş haksız şartlar içerdiği görülecektir. Kısacası kredi kartı üyelik bedeli uygulaması, kanundaki bütün unsurlarıyla dört başı mamur bir haksız şart örneğidir!

(?) İDDİA: "Avrupa Birliği'nin 93/13/EEC sayı ve 5 Nisan 1993 tarihli direktifi de 4077 sayılı Yasanın haksız şarta ilişkin hükümleriyle aynı doğrultudadır ve bir maddeyi haksız şart saymak için üç unsurun bir arada bulunmasını zorunlu kılmaktadır."
(!) CEVAP: Yukarıdaki iddiaya verdiğimiz cevap bu iddianın da yanıtıdır. Burada banka, kendi savlarına Avrupa Birliği mevzuatını dayanak göstermeye çalışmaktadır. Avrupa Birliği’nin tüketici sözleşmelerindeki haksız şartlar hakkındaki 5 Nisan 1993 tarihli ve 93/13/EEC(=AET) sayılı konsey direktifi de anılan kanun maddesiyle aynı doğrultuda hükümler içerdiğinden, tüketiciden yıllık üyelik bedeli adı altında ücret alınmasına imkân tanımamaktadır. Biz yukarıda bankanın iddialarına sağlam bir yanıt verdiğimiz için AB direktifi de doğrudan tüketici lehine bir delile dönüşmüştür. 4077 sayılı Kanunda değişiklik yapan 4822 sayılı kanunun 7. maddesinin gerekçesinden, yapılan bu yeni düzenleme sayesinde tüketici aleyhine oluşan dengesizliği gidermenin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, "(bu) madde ile tüketiciler, satıcılar tarafından matbu olarak hazırlanan sözleşmelere karşı koruma altına alınmaktadır." Bu kapsamda da "haksız şart" olarak değerlendirilmesi gereken yıllık üyelik bedeli, 4077 sayılı kanunun 4822 sayılı kanunla değişik 6. maddesinin 2. fıkrasına göre tüketici için bağlayıcı değildir. Bu hüküm, 6502 sayılı (yeni) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 5. maddesinin 2. fıkrasında da aynen korunmuştur.

(?) İDDİA: "5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu tüketicilerden yıllık üyelik bedeli alınmasına olanak sağlamaktadır."
(!) CEVAP: Bu iddia tamamen asılsızdır. Aksine, adı geçen kanunun 24. maddesinin 4. fıkrası, "Sözleşmede kart hamilinin haklarını zedeleyici ve kart çıkaran kuruluş lehine tek taraflı haksız şartlar sağlayan hükümlere yer verilemez." hükmüne âmirdir. Aynı maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere, "Kart hamillerinin mesnetsiz uygulamalarla karşılaşmamaları amacıyla sözleşmede var olmadığı VEYA yasal bir uygulamaya dayanmadığı sürece, yaptıkları işlemlerden dolayı kendilerinden faiz, komisyon veya masraf gibi adlar altında hiçbir şekil ve surette ödeme talep edilemeyeceği ve kart hamilinin hesabından kesinti yapılamayacağı yönünde düzenleme yapılmıştır." Buradaki 'VEYA' ifadesinden anlıyoruz ki sözleşmede bulunsa dahi yasal bir uygulamaya dayanmadığı sürece tüketiciler asla böyle bir ödemeye zorlanamazlar. Özünde bu madde, yukarıda bahsedildiği üzere Tüketici Kanunundaki haksız şartlara ilişkin hükmün tekrarından başka bir şey değildir. Nitekim orada da kanun, sözleşmelere tek taraflı haksız şart konulamayacağını, konulsa dahi bunların tüketicileri bağlamayacağını söylüyordu.

(?) İDDİA: "5464 sayılı Kanun uyarınca kredi kartı üyelik bedeli tüketiciye bildirilmiş ve davalı bu bedeli herhangi bir itirazda bulunmayarak kabul etmiştir. Aynı kanunun 11. maddesi ile itiraz için 10 günlük süre tanınmış, devamında itiraz edilmeyen hesap özetinin kesinleşeceği düzenlenmiştir."
(!) CEVAP: Bankanın mahkemeyi yanıltmaya yönelik çarpıtmalarla dolu ifadelerinin doruk noktası işte bu iddiadır. Öncelikle burada tüketiciler itiraz etmemekle suçlanmaktadır. Mahkemeye delil olarak sunacağınız posta alındısı bu ithamı boşa çıkaracaktır. Aslında bankalar çoğu zaman, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 76/1 hükmünü ihlal etmektedir. Ayrıca 5464 sayılı Kanun’un 11. maddesi "Kart çıkaran kuruluşlar, kart ve ek kart hamillerinin kart kullanımıyla ilgili olarak yapacakları şikâyet ve itiraz başvurularını, başvuru tarihinden itibaren yirmi gün içinde hamilin başvuru yöntemi kullanılarak ve gerekçeli bir şekilde cevaplandırmak zorundadır." demesine rağmen çoğunlukla bu yükümlülüklerini de yerine getirmemektedir. Hakem heyetlerinin istediği savunmayı bile göndermeyerek uzlaşmaz tutumlarında ısrar etmektedirler. Hâl böyleyken bankaların iyi niyetli davrandığı söylemek olanaksızdır. Bunun yanında anılan kanunun 11. maddesinin 2. fıkrasında açıkça "Hesap özetinin kesinleşmesi genel hükümlere göre dava hakkını ortadan kaldırmaz." denilerek kesinleşen hesap özetlerine karşı itiraz hakkının kalkmayacağı vurgulanmaktadır. Bu bağlamda aynı yasanın 44. maddesinde yapılan atfa binaen, uyuşmazlıkların Tüketici Hakem Heyeti’nde ve/veya Tüketici Mahkemesi’nde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır. Kaldı ki maddenin yazılışı “-itiraz edilebilir” biçiminde olduğundan, bu 10 günlük sürenin hak düşürücü süre olmadığı izahtan varestedir. Görüldüğü üzere kesinleşen hesap özetine zamanında itiraz etmediğiniz için daha sonra itiraz edemeyeceğinizi ima eden bankanın iddiaları yasal dayanaktan yoksundur.

(?) İDDİA: "Sözleşmede kart ücreti alınacağı açıkça belirtilmiş; sonrasında ekstreye ücret yansıtıldıktan sonra ödenmiş; sözleşme feshedilmeyerek kartın kullanımına devam edilmiş olmasına rağmen tüketicinin kredi kartı ücretinin iptali talebinde bulunması Medeni Kanun m.2'de düzenlenen "objektif iyi niyet" kaidelerine aykırıdır."
(!) CEVAP: Bankanın 5464 sayılı Kanun’un 25. maddesi ile Banka Kartları ve Kredi Kartları Hakkında Yönetmeliğin 18. maddesini dayanak göstererek, “kartı iptal etme ve sözleşmeyi feshetme haklarına sahip olan ve bu hakları kullanmayan kart hamilinin iyi niyetli olmadığını” iddia eden yaklaşımı da her somut olayda uygulanabilir değildir. Çünkü bilindiği üzere, kredi kartına ait borçlar mevcut iken, kredi kartının iptal edilmesi mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, uzun yıllardır borcunu aksatmadan ödeyen kart sahipleri bile borcun tamamını kapatacak ekonomik duruma sahip olmadığı için kartını iptal ettirememektedir. Bu durum ortadayken sırf sözleşmeyi feshetmedi diye tüketicinin bu bedele rıza gösterdiğini düşünmek mantığa aykırıdır. Bu doğrultuda tüketici lehine ifadeler içeren ve bankanın MK m.2'ye yönelik iddialarını boşa çıkaran bir Yargıtay kararını da sonraki yazımızda paylaşacağız.

(?) İDDİA: "Yıllık kart ücreti talepleri, 13.06.2003 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmeliğin EK b/2 maddesi gereğince haksız şart olarak nitelendirilemez."
(!) CEVAP: Bankanın, 13/06/2003 tarihinde 25137 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olan Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmeliğe istinaden yaptığı savunmalara yanıt vermek gereksizdir. Çünkü bu Yönetmelik, 17/06/2014 tarihinde 29033 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmeliğin 9. maddesi uyarınca yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte yeni Yönetmeliğin 7. maddesine göre, “Tüketiciyle kurulan sözleşmelerde yer alan haksız şartlar kesin olarak hükümsüzdür. Ancak sözleşmenin haksız şartlar dışındaki hükümleri geçerliliğini korur.” Görüldüğü üzere bir sözleşmede haksız şartların bulunması sözleşmenin tamamını ortadan kaldırmaz veya geçerliliğini etkilemez. Yok sayılan bu hükümler olmadan da sözleşme ayakta tutulabiliyorsa sözleşmenin geri kalanı varlığını devam ettirir. Dolayısıyla banka, hiçbir tüketiciyi haksız ve hukuksuz olduğu sarih olan bu bedeli reddettiği için sözleşmeyi feshetmeye zorlayamaz. Bu bakımdan bankanın “yıllık üyelik bedelini reddedebilmek için öncelikle sözleşmenin feshedilmesi gerektiği” şeklinde yukarıdaki eleştirisinin de temelsiz olduğu görülmektedir. Aynı şekilde bu maddenin ilk cümlesindeki açık hüküm gereği banka, kesin olarak hükümsüz olduğu ifade edilen haksız şartlara dayanarak hiçbir kart sahibini ifaya zorlayamayacaktır. Daha açık bir deyişle, banka ile müşterisi arasında düzenlenen sözleşmede kart ücreti alınacağı belirtilmiş olsa bile, yukarıda sayılan tüm sebepler gereğince haksız şart sayılan bu tahsilat hukuken mümkün olmayacaktır.

(?) İDDİA: "T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın 2007/2 sayılı genelgesi ile bankaların kredi kartlarından ücret almaları şeklindeki uygulamanın yasal mevzuata uygun olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır."
(!) CEVAP: Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 12/02/2007 tarihli 2007/2 sayılı genelgesi ile kendini savunan bankanın, aynı bakanlığa ait ve daha yeni tarihli 2007/3, 2007/9 ve 2008/5 sayılı genelgeleri görmezden gelmesi hiç ahlaki değildir. Çünkü Bakanlık, bazı tüketici dernekleri temsilcileri ile yapılan görüşmelerden sonra kademeli olarak görüş değiştirmiştir. Nitekim 01/08/2008 tarihli 2008/5 sayılı genelgesinde, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin E.2008/4345, K.2008/6088 sayılı Kararı örnek verilerek kart ücretinin iadesini isteyen tüketicinin talebinin yerinde olduğu bildirilmektedir. Bu Yargıtay kararına bir sonraki yazımızda değinilecektir. Bakanlık genelgede, "içtihat birliğini sağlama amacına yönelik bu kararın tüketici sorunları hakem heyetleri tarafından dikkate alınmasının uygun olacağı"nı düşündüğünü de ifade etmektedir. Ancak hepsinden öte, bakanlığın dahi bağımsız karar organlarına genelge göndererek tavsiye ve telkinde bulunmaya yetkisi yoktur. Bu nedenle kart ücretini açıkça meşru addetmiş olsaydı bile genelgenin yasal dayanak olarak kabul edilmesi mümkün olmayacaktı.

(?) İDDİA: "Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun görüşleri ile Türk Ticaret Kanunu'nun 22. maddesi de kart ücretine yasal çerçeve kazandırmaktadır."
(!) CEVAP: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 42-10-B/980 sayılı yazısında, 5464 sayılı Kanunun 24. maddesinin 4. fıkrasındaki "Sözleşmede kart hamilinin haklarını zedeleyici ve kart çıkaran kuruluş lehine tek taraflı haksız şartlar sağlayan hükümlere yer verilemez." şeklindeki açık hükme değinmiştir. Bu yazı, BDDK tarafından da bankalara böyle bir serbesti tanınmadığı anlamına gelir. Yasal dayanak olarak sunulan bir diğer kanun olan Türk Ticaret Kanunu’nun 22. maddesinin ise, doğrudan doğruya "tacir sıfatını haiz borçlu"ya hitap ettiğini ve dolayısıyla tüccar olmayan tüketicilerle uzaktan yakından alakası bulunmadığını hatırlatarak üzerinde daha fazla durmuyoruz.

Buraya kadar bankanın iddialarına şu an itibariyle yürürlükte bulunan mevzuat bakımından yanıt vermiş olduk. Bankalar mevzuatın katı duruşu karşısında bu bedelin meşruluğunu savunmak için genellikle Yargıtay'ın emsal kararlarını kullanırlar. Emsal kararların niteliği hakkında bilgi verdiğimiz ve tüketici lehine verilen bazı emsal kararları incelediğimiz yazımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.