14 Eyl 2015

Konu: Dolandırıcılık Mağduru Olmayın!

Dolandırıcılık, Türk Ceza Kanunu'nun 157. maddesinde düzenlenmiş malvarlığına yönelik bir suçtur. Bu suçun temelinde hileli davranışlar vardır. Ancak bir hileli davranışın dolandırıcılık suçu teşkil etmesi için ortaya bir zararın çıkması ve bu zarardan biri veya birilerinin yararlanması gerekmektedir. Bununla beraber kişinin dolandırıldığının ispatlanabilir nitelikte olması da önem taşımaktadır.

Günümüzde teknolojik imkanların çok ilerlemesi yüzünden dolandırıcılık yöntemleri de artmıştır. Telefon, internet gibi kitle iletişim araçları maalesef kötü niyetli kişilerce sıklıkla kullanılmaktadır. Bizim sitemiz de bir tüketici platformu olduğundan bu çok kapsamlı suçun ancak tüketicileri ilgilendiren bir iki noktasına değinebileceğiz.

Birkaç yıldır insanların, "Yıllardır ödediğiniz kredi kartı aidatlarını ve kullandığınız tüketici kredisi kesintilerini geri alıyoruz!" diyen dolandırıcılar tarafından arandıkları sıkça duyuluyor. Bazı kötü niyetli kişiler bu amaçla internet sitesi bile kurmuş durumdalar. İnsanların kendi haklarını ararken bile dolandırılması hiç şüphesiz çok vicdansızca bir harekettir! Tüketiciler tüm hak arama işlemlerini aracısız ve ücretsiz bir şekilde kendi kendilerine yapabileceklerini bilmiyor olabilirler. Bu işlemler onlara çok karışık ve takip edilemez geliyor olabilir. Ancak bu konuda tüketicilere yol gösteren birçok dernek ve birlik var. Biz de siteyi kurarken üzerimize düşen sorumluluk gereği ilk olarak bu alana yöneldik ve tüketicilere bu konuyu adım adım açıkladık. O yazımıza şuradan ulaşabilirsiniz.

Elbette ki tüketici hakem heyetlerinde taraflar, avukatla da temsil edilebilir. Ancak tarafların avukatla temsil edilmesi durumunda, tüketici hakem heyetleri tarafından lehine karar verilen tarafın avukatına vekâlet ücreti ödenmesine karar verilmez. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun m.70/1'de de bu husus düzenlenmiştir. İşte bu konudaki dolandırıcılığın ortaya çıkışı da buradan olmuştur. Avukatların vekalet ücretine hükmedilemiyor olması nedeniyle pek dahil olmadığı tüketici hakem heyeti sürecine bazı kişiler danışmanlık sıfatıyla dahil olmuşlardır. Halbuki bu alan da yine avukatlara özgü bir alandır. Avukatların sıkça müdahil olmaması bu resmi durumu hukuken ortadan kaldırmaz. Danışmanlık şirketi maskesi altında komisyonculuk yapan bu şirketlerin durumu son zamanlarda Yargıtay'a da taşınmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E.2015/219, K.2015/4572 numaralı kararında,
Türk hukuk sisteminde hukuki konular itibariyle danışmanlık şirketlerinin kurulmasına olanak bulunmadığı, bu kapsamdaki işlerin avukatlara özgülendiği, davalı şirkete ait internet sitesinde süreç tamamlandığında ne kadar ücret ödeneceği veya tazminattan bu ücretin mahsup edilip edilmeyeceğinin belirsiz ve 3. kişileri yanıltıcı nitelikte olduğu ...
belirtilerek konuya açıklık getirilmiştir. Kısacası, avukatların çalışma alanına giren hukuki konularda her ne adla olursa olsun danışmanlık şirketi kurulamaz. Özellikle son zamanlarda mantardan hızlı türeyen bu şirketler umarım bu karardan sonra birer birer yok olacaklardır. Çünkü danışmanlık hizmeti verdiğini iddia eden şirketlerin büyük kısmı dolandırıcılık yapmaktadır. Özellikle hakem heyetleri konusunda danışmanlık yaptığını iddia eden kişilere itibar edilmemelidir. Nitekim Yargıtay'ın son kararıyla birlikte bu şirketlerin kuruluşunun bile hukuka aykırı olduğu açıkça tespit edilmiştir.

Sizin telefonunuzla size zarar vermelerine izin vermeyin!

Bu şirketlerce mağdur edilen vatandaşlarımızın sayısı korkunç boyutlara ulaşmıştır. İşin üzücü tarafı suçluların hak ettikleri cezaya çarptırılmamasıdır. Burada sizlerle paylaştığım örnekte durumu daha net göreceksiniz. Aşağıda müşteki ifade tutanağından bir bölümü aktarıyoruz:
... numarasından arayan bayan bir şahıs, "Ben ... danışmanlık şirketinden arıyorum, bankalardan kullanılan kredilerdeki kesintilerin yasal yollarla iadesi için danışmanlık hizmeti veriyoruz, sizin de ev kredisi kullandığınızı sistemden görüyoruz, rakama göre 1400 lira civarındaki bir parayı geri alabileceksiniz." diye bana taahhütte bulunması üzerine ne yapmam gerektiğini sordum, "Biz size gerekli evrakları kargo ile göndereceğiz, işlem için herhangi bir para ödemeyeceksiniz ancak gelen evrakları doldurup bulunduğunuz il veya ilçedeki tüketici hakları hakem heyetine vereceksiniz. Eğer siz 1400 lira parayı geri alabilirseniz bunun içinden 100 lirasını hizmet bedeli olarak alacağız." dedi. "Tamam," dedim ve "ne yapayım?" dediğimde "Evrakların size gönderilmesini kabul ediyorsanız iki kez EVET yazıp ...'e mesaj gönderin." demesi üzerine inandım ve bu numaraya iki tane mesaj gönderdim. Sonrasında ise telefonuma gelen mesajı gördüm ve okuduğumda ...'den gelen iki adet, "... web sitesinden 50 tl karşılığı ürün/hizmet satın alma işleminiz başarı ile gerçekleşmiştir tel: ..." içerikli (müştekinin rızası ile teslim alınan ... markalı cep telefonun gelen mesajlar bölümünde görülmüştür) mesajları görmem üzerine dolandırıldığımı anladım çünkü bana taahhüt edilen bu değildi, ödeme işlem sonrası eğer başarılı olunur ve iade edilen miktar olursa onun içinden kesilmesi suretiyle olacaktı. Ben de ...(operatör) müşteri hizmetlerini aradım ve durumu izah ederek sorduğumda kendilerinin bu durumda yapabilecekleri bir şey olmadığını, bu konudan dolayı davacı olmam gerektiğini söylediler. Bunun üzerine yine ... nolu telefonu birçok kez aradım ancak kimse açmadı ve sürekli olarak ulaşılamıyor diye uyarı verdi. Beni 100 lira dolandıran suçun faillerinin tespiti halinde davacı ve şikayetçiyim.
Olayda da gördüğünüz gibi danışmanlık kisvesi altında öyle profesyonelce yapıyorlar ki bu dolandırıcılığı, tüketiciye adlî şikayetten başka yol kalmıyor. Ancak adli makamlar da bu olaya pek bir şey yapamıyorlar. Aşağıda aynı olayla ilgili savcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın (diğer bir deyişle takipsizlik kararının) bir bölümünü okuyabilirsiniz:
... müştekinin anlatımı dışında karşıdaki şahsın müştekiye ne dediğinin anlaşılamayacağı, müştekinin rızası ile iki kez ...'e EVET dediğinin kesinleştiği, müştekiye denilen taahhüdün sadece müştekinin beyanı ile tespit edildiği, ... Danışmanlık ile müşteki arasındaki konuşmanın bilinemeyeceğinden, olay hakkında müştekinin dolandırıldığına dair şüpheden uzak delil yokluğu nedeni ile olay hakkında takibata mahal olmadığına ... karar verildi.
Bu bölüm savcılık kararının gerekçesinin açıklandığı bölümdür ve dolandırıcıların nasıl profesyonelce hareket ettiğinin kanıtıdır. Mağdura hiçbir ispat yolu bırakmamış durumdalar. Bu durumda tüketiciye büyük iş düşüyor. Tüketiciler kendilerine ne söylenirse söylensin danışmanlık yapacağını iddia eden bu kişilere itibar etmemeliler. Böylece kişiler önceden ödedikleri paraları geri almak isterken boşu boşuna paralarını kaptırmış olmasınlar. Yukarıdaki olayda meblağ çok yüksek değil ancak dolandırıcılar mağdurun elini kolunu bağlayan yöntemlerle daha yüksek meblağlar da elde edebilirler. Bunun yanında küçük miktarlarla bile olsa birçok kişiyi dolandıran bu kişilerin suç vasıtasıyla kazandıkları paranın miktarını düşünebiliyor musunuz? Ancak netice itibariyle mağdurun cebinden çıkan miktar, suçun oluşmasında etkili değildir. Hileli yollarla ortaya çıkardıkları zarardan menfaat elde eden kişiler mevcuttur. O halde bu olayda suç oluşmuştur ancak ispat sıkıntısı yaşanmıştır.

Bunların yanında tüketicilere yönelik dolandırıcılığın bir çeşidi de kapı kapı dolaşarak yapılmaktadır. Bu yöntemle ürünler, ederinin iki üç katına satılabilmektedir. İnsanlar uzun taksit vaatleri, iade ve memnuniyet garantisi ile kandırılmaktadır. Aşağıda bu konudan mağdur olan kişilerden birinin iznini alarak paylaştığım ifadelerini okuyabilirsiniz:
Annem 1 ...'ta kapılara gelen pazarlamacılardan birini eve almış. Pazarlamacı çeşitli taktikler uygulayarak anneme piyasada 50 liraya dahi bulunabilen sağlık kemeri (tam adıyla: ... sağlık kemeri) ve bir adet ağrıları yok edici tens cihazı almış. (markaları: ..., internet sitesi: ...). Bu ikisine 300 liralık fatura imzalamış, her ay gelip taksidin birini alacaklarmış ama satıcı bayanın dediği gibi olmadı. Annemin ağrıları hiç kesilmedi. Ayın yirmi beşinde taksidi almaya gelen adama memnun olmadığını ve ürünün faydalı olmadığını bildirmiş ama satıcı gülerek "Olur mu öyle şey teyze! Sen almışsın bir kere. Satılan mal geri alınmaz! Eğer kablosunda bir şey varsa ancak onu tamir ederiz." demiş. Annem de "Paramız boşa gitti. Ürün hiç de dedikleri gibi çıkmadı. Boşu boşuna aldık. Hem de çok pahalıya aldık. İyileşeceğiz sandık." gibi laflar söylüyor. Bunun bir çaresi yok mu? 100 liralık ürünü 300 liraya almamızın yanı sıra biz bu üründen hiç memnun değiliz. Açıkçası çok zor durumdayız. Bu devirde 300 lira da az bir para değil.
Okuduğunuz üzere ürünleri satarken kullanılan tatlı dil, sonrasında kayboluyor. Hatta böyle durumlarda genellikle satan kişilerle para toplayan kişiler farklı oluyor. Satış esnasında verdikleri ve her zaman ulaşılabileceği taahhüdünü verdikleri telefon numaralarına da daha sonra ulaşılamıyor. Bu konuda tüketicilere önemle belirtiyoruz ki kapılara gelen satıcılardan hiçbir şey almamalılar. İhtiyaç duydukları ürünleri yetkili bayilerden mutlaka garanti belgesini imzalatarak almalılar. Yarın öbür gün ürünle ilgili bir problem olduğunda muhatap bulamama ihtimaliniz olan hiçbir yerden alışveriş yapmayınız!

Gerek teknolojik imkanların kullanılması ile yapılan gerekse eski usûlde klasik yöntemlerle yapılan dolandırıcılık faaliyetleri her geçen gün artıyor. Bu konuda görev adli makamlara düştüğü kadar tüketiciye de düşüyor.
Herkes haklarının bilincinde olmak zorunda!
Herkes vereceği kararı iki kez düşünmek zorunda!
Herkes güvenilir kişilerden alışveriş yapmak zorunda!
Herkes kötü niyetli kişilerden daha uyanık olmak zorunda!

------------------------------------SON------------------------------------

17 Ağu 2015

Bölüm 7: Kredi Kartı Aidatları Hakkındaki Yazılarımızı Bitirirken...

Bundan önceki yazımızda kart bedelleri hakkında Yargıtay'ın görüşünü öğrenmeye çalıştık. Ancak görüldüğü üzere Yargıtay, henüz bu konuda net bir karar verebilmiş değil! Yılda farklı farklı görüşleri savunduğu çeşitli kararlara imza atarak her iki tarafa da tabiri caizse göz kırpıyor Yargıtay. Maalesef bankaları cesaretlendiren de işte bu durum!

Aslına bakılırsa Yargıtay'ın net bir görüş bildirmemesinin bir sebebi de kanun koyucu otoritenin konuyla ilgili açık düzenleme yapmamasıdır. Bankaların sundukları kredi kartı hizmetleri hakkında tüketiciyi koruyan açık bir yasal düzenlemeye acil ihtiyaç var.

Ancak yine de mevcut hukuki göstergeler, bankaların herhangi bir ad altında kredi kartı ücreti almasına engel teşkil ediyor. Neticede bankaların müşteriden tahsil edebilecekleri ücretler kalem kalem bellidir. Yâni böyle bir bedele açıkça yasal dayanak verilmediyse o para müşteriden hiçbir surette alınmamalıdır. Umarım Yargıtay bir daha bankaların müşteri aleyhinde kullanabilecekleri hiçbir karara imza atmaz ve böylece tüketiciyi sömürenlerin eline bir koz vermiş olmaz.

Bankalar da, oksimoron bir ifadeyle açıklamak gerekirse, yasal hırsız olmaktan vazgeçmek zorundalar. Müşterilerini artırmak için türlü türlü reklamlar, alışveriş kampanyaları, karşılıksız puan hediyeleri vs. yapan bankalar her nedense mevcut müşterilerini çantada keklik olarak görüyorlar ve onları sömürmekten geri kalmıyorlar. Bu sömürüye bir son vermek için hakkını arayanları ise kendi parasının peşinde süründürmeyi tercih ediyorlar.

Hatta bu işleri kendi kendine takip edemeyeceğini düşünen kişiler, bir de sözde danışmanlık şirketlerinin dolandırıcılığına maruz kalıyorlar. Ne yazık ki son zamanlarda bu konuda dolandırıcılık çok artmış durumda. Bu vesileyle şu anki yazı dizisinden sonra dolandırıcılık konusuyla ilgili bir yazı kaleme alacağız. Ancak konu itibariyle farklı olduğundan bu diziden bağımsız olacak. Yazıyı okumak isteyenler buraya tıklayarak ulaşabilirler.

Burada da tekrar belirtelim ki bu konuda hiçbir danışmana veya danışmanlık şirketine ihtiyacınız yok. Tüm işlerinizi burada anlatılanlar rehberliğinde kendiniz takip edebilirsiniz. Haksız yere sizden alınan kredi kartı bedellerini tüm kişi ve kurumlardan bağımsız, kendi kendinize ücretsiz bir şekilde alabilirsiniz.

Yazı dizisi boyunca detaylıca açıklanan tüm gerekçeler doğrultusunda haksız şart kabul edilmesi gereken ve hiçbir hizmet karşılığı olmaksızın alınan bu bedeller hukuken batıldır. Yani geçersizdir. Gelinen aşamada, çeşitli tüketici mahkemeleri ve Yargıtay kararıyla da "kredi kartı aidat ücretlerinin haksız şart niteliğinde ve tüketiciden tahsilinin haksız olduğu sabitlenmiştir." Bu nedenle Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerinin tüketici lehine karar vermesi ve bu kararlara yapılan itirazların mahkemelerce reddedilmesi gerekmektedir.

Unutmayın ki bu yazı dizisi sadece kredi kartlarıyla ilgilidir. Yazıların içinde geçen tüm kart terimleri, kredi kartı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla burada geri alınabileceği iddia edilen aidatlar, kredi kartlarından yapılan kesintilerdir. Vadesiz hesaplara ait bankamatik kartlarından alınan hesap işletim ücreti, bu yazı dizisinin kapsamı dışındadır.

Son olarak yapmamız gereken zorunlu hukuki açıklama şudur: Burada yazılanlar tüketicilere yalnızca yol gösterme amacı taşımaktadır. Açıklananları uygulayıp uygulamamak tüketiciye/okuyucuya kalmıştır. Sitemiz, yazılanların uygulanmasıyla elde edilecek kazançlarla ilgilenmediği gibi doğabilecek maddi zararlardan da sorumlu tutulamaz.

------------------------------------SON------------------------------------

13 Tem 2015

Bölüm 6: Yargıtay Kararlarında Kredi Kartı Ücreti

Bir önceki yazımızın tamamında bankaların iddialarını mevzuat bakımından tek tek yanıtladık. Ancak bankalar mevzuatın yanında mahkeme içtihatlarını da kullanarak kendilerini haklı çıkarmaya uğraşmaktalar. Burada temas edilmesi gereken iki nokta bulunmaktadır: Bunlardan ilki, içtihatların hukukî niteliği; ikincisi ise bankaların bazı içtihatları bilinçli olarak çarpıtmalarıdır.

Mahkeme kararları hangi mahkeme tarafından verilmiş olursa olsun hukukun yardımcı kaynaklarıdır. Emsal karar olarak bilinen kararlar da adı üstünde örnek kararlardır. Mahkemelerce uygulanma gibi bir zorunluluğu olmayan bu kararlar, yargıda benzer olaylarda aynı kararların verilebilmesine imkân sağlar.

Ancak belirtmemiz gereken önemli bir husus da Yargıtay kararlarının tamamına ulaşabileceğiniz bir platformun olmadığı gerçeğidir. Bu kararlara büyük hukuk kütüphanelerinde bulunan Yargıtay Kararları Dergisi'nin ciltlerini karıştırarak veya ücretli içtihat bilgi bankalarından yararlanarak ulaşabilmektesiniz. Bununla birlikte tüketici dernekleri tüketicileri ilgilendiren kararların numaralarını ve özetlerini paylaşmaya gayret göstermektedirler. Ayrıca Yargıtay'ın kendi internet sitesinde de kelimeyle veya karar numarasıyla arama yapılabilecek sınırlı bir emsal karar arama bölümü mevcuttur. Oradan kendi hukuki durumunuza uygun emsal kararları bulmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Bir karar Yargıtay tarafından verilmiş bile olsa, ilk derece mahkemelerine karşı kesin bağlayıcılığı yoktur. İlk derece mahkemelerinin uymaları gereken kararlar sadece içtihadı birleştirme kararlarıdır. Çünkü bu kararlar Yargıtay tarafından ilk derece mahkemelerine yol göstermek için alınmış özellikli kararlardır ve yanlış uygulamaları önlemeyi amaçlar.

Ancak mahkemelere hiçbir yükümlülük getirmeyen Yargıtay kararlarının bile mahkemelere emsal olarak sunulmasının sebebi, Yargıtay'ın bir temyiz mahkemesi olmasıdır. Yâni temyiz edildiğinde kararının Yargıtayca bozulmasından çekinen hâkim, kendini önceki Yargıtay kararlarına uymak zorunda hissedebiliyor. Bunun da sıkıntısı şu ki Yargıtay sık sık fikir değiştirebilen bir kurum! Zaten aşağıdaki örneklerden de göreceğiniz bu konuya bir sonraki bitiriş yazımızda da değineceğiz.

Mevzu hukuk bakımından temelsizliği aşikâr olan üyelik bedeli kesintisinin birkaç Yargıtay Kararı ile temellendirilmek istenmesi hukukun yanında akla ve mantığa da aykırıdır. Ancak bu bile, bankaların bu konudaki çaresizliğinin bir dışavurumudur. Bununla birlikte tüketici mahkemelerinin itiraz neticesinde verdiği kararlar kesin olduğundan hakimlerin tüketiciyi koruyan daha cesur kararlar aldıklarını görmek tüketiciler için bir umut vesilesidir.

Kaldı ki gerek eski gerekse yeni tarihli kararlar incelendiğinde Yüksek Yargı’nın yerleşik uygulaması gereğince ekseriyetle kart hamilinin haklı bulunduğu görülecektir. Örneğin Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından verilen E.2007/11236, K.2008/2982 sayılı kararına göre,
"Kredi kartı hizmetinin tüketicilere sunulmasında esasen bankanın menfaati ve kârı vardır. Elde edilen menfaatler dışında ayrıca üyelik aidatının alınmasının hukuka ve iyi niyet kurallarına uygun düşmediği, hazırlanan sözleşmelere kullanıcının iştirakinin söz konusu olamayacağından bu sözleşmelerdekinin aksine konulan kurallarla da kredi kart sahiplerinin yükümlü olmasının kabul edilmesi de doğru olamayacağından (kart hamilinin yaptığı) itirazın kabulü gerekir."
Bu kararda kredi kartında asıl menfaatin bankalarda olduğu hatırlatılmıştır. Çünkü bankaların gördükleri hizmetin aslî karşılığı faizdir. Kredi kartında da faiz söz konusu olduğundan verilen hizmet, karşılığını bulmakta ve bankalar kuruluş amaçları olan kârdan yoksun kalmamaktadır. Zaten kendi borcuna işleyen faizi düzenli bir şekilde ödeyen müşteriye bankanın başka herhangi bir bedel tahakkuk ettirmesi mümkün değildir. Bunun yanında bankalar, kart sahibi müşterilerin o kartla yaptığı her alışveriş için alışveriş yapılan yerden belli bir yüzdelik oranda komisyon da almaktadır. Başka bir ifadeyle kredi kartı sahipleri, sırf o kartı kullandıkları için bile bankaya para kazandırmaktadırlar. Bankaların herkesi kredi kartı sahibi yapmaya çalışmalarının, kart kullanmaya özendirmelerinin altında yatan sebep de işte bu komisyon gelirlerini artırmak istemeleridir. Ne kadar çok kredi kartı müşterisi, o kadar çok kredi kartıyla alışveriş ve komisyon geliri demektir. Görüldüğü üzere bankalar, hem kartla ödeme yapanlar üzerinden hem de mağazasında kartla ödeme kabul edenler üzerinden para kazanmaktadır. Ve bu durum, yukarıdaki kararda da belirtildiği gibi bu işten esas karlı çıkanın bankalar olduğunu çok net göstermektedir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 2008/5 sayılı genelgesine de konu olan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin E.2008/4345, K.2008/6088 sayılı kararında şöyle ifadeler bulunmaktadır:
"Sözleşmenin davacı banka tarafından matbu, standart olarak hazırlanıp boş olan kısımların rakam, isim ve adresler yazılarak doldurulduğu, sözleşmenin on iki punto koyu siyah harflerle düzenlenmediği görülmektedir. Davacı (banka), tüketici aleyhine olan ve tüketiciyi kart kullanımı ücreti adı altında bir külfete sokan sözleşme hükmünün tüketici ile ayrıca müzakere edilerek kararlaştırıldığını iddia ve ispat edememiştir. Böyle olunca sözleşmedeki kredi kartı üyelik ücreti alınacağına dair hükmün açıklanan yasa ve yönetmelik hükümleri karşısında haksız şart olduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla davacı bankanın bu sözleşme hükmüne dayalı olarak kredi kartı kullanıcısı davalıdan ücret istemesi olanaklı değildir."
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin yukarıdaki karar ile aynı doğrultudaki E.2008/15042, K.2009/5386 sayılı ve E.2009/12552, K.2009/11294 sayılı kararları ve sair daha pek çok kararın gerekçeleri incelendiğinde ekseriyetle bankaların haksız bulunduğu görülecektir. Yukarıda alıntılanan karar, bu bedellerin tamamını tartışmasız olarak haksız şart saymıştır. Çünkü bankalarda beş on dakikada düzenlenen sözleşmelerin yukarıdaki kararda açıklandığı şekilde hazırlanıp doldurulduğu herkesçe bilinmektedir.

Bu durum aynı zamanda Türk Borçlar Kanunu m.20 ve devamında düzenlenen genel işlem koşullarıyla özdeştir. Ancak tüketiciler için özel düzenleme, tüketicileri korumayı amaçlayan kanunlarla getirilmiştir. Bu bahsettiğim durum, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 13/10/2011 tarihinde verdiği E.2011/5605, K.2011/14474 sayılı kararda da dile getirilmiştir:
"Görüldüğü gibi mevzuatımızda, sözleşmede bulunan haksız şartlarla ilgili olarak, tüketiciyi bağlamayacağı ve batıl olma gibi hukuki müeyyide getirilmiştir. Tüketicinin bu hakkını kullanması ile ilgili herhangi bir zaman sınırlaması bulunmamaktadır. Tüketici bu hakkını her zaman kullanabilir. Borçlar Kanunundaki düzenlemeler, tüketici hakkını korumaya yeterli olmadığı için Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun çıkarılmıştır. Yasanın amacı, sağlayıcı ve satıcıya karşı daha zayıf durumda olan tüketiciyi korumaktır. Bu amaçla çıkan yasada yorumun tüketici lehine olması esas olmalıdır."
Burada Yargıtay'ın ilk iki alıntıdaki kararlara nispetle daha yeni tarihli bir kararını görmüş olduk. Kararda açık bir şekilde tüketici lehine yorum tavsiye edilmektedir. Ayrıca bankanın, 5464 sayılı Kanunun 11. maddesine dayanarak müşterinin 10 günlük itiraz süresi olduğu şeklindeki iddiasına cevap verilmiştir. Önceki yazımızda mevzuat çerçevesinde yalanladığımız bu savunma içtihatlarla da kesinkes çürütülmüştür. Bu yukarıda alıntılanan karar aynı zamanda davacı tarafın Medeni Kanun m.2’ye dayanan iddialarına doğrudan doğruya bir yanıt niteliğindedir:
"Somut uyuşmazlıkta olduğu gibi haksız şart niteliğinde olduğu kabul edilen ve tüketiciden kredi kartı ücreti, kredi kartı aidatı vb. isimler altında alınan bedelleri tüketicinin bir süre ödemesi, sözleşmedeki haksız şarta icazet verdiği ve bundan sonra da ödemeye devam edeceği anlamına gelmez. Kredi kartı hamili belli bir süre ödeme yaptıktan sonra, haksız şart niteliğinde olan sözleşme hükmüne uygulanması gereken "haksız şartın bağlayıcı olmayacağına" ilişkin müeyyide gereği talepte bulunabilir. Hal böyle olunca tüketici haksız şart niteliğinde olan kredi kartı aidatını bir süre ödedikten sonra gelecek dönemler için sözleşmedeki hükmün haksız şart olması nedeniyle ileriye yönelik olarak talepte bulunabileceği gözetilmeksizin aksine düşüncelerle bu talebin iyiniyet kurallarına aykırılık teşkil edeceğine dair mahkeme kararı usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir."
Görüldüğü üzere bu bedelleri bir süre ödemiş olsanız bile kesinlikle kabul etmiş sayılmıyorsunuz. Size istediğiniz zaman itiraz etme hakkı tanınmış ve bankanın iddia ettiğinin aksine Yargıtay bu itirazı iyi niyet kurallarına aykırı bulmamış.

Peki, bu bedelin hukuksuzluğu bu kadar ortadayken bankaları hâlâ bir hukuki kılıf uydurma çabalarına sevk eden şey ne? Bu sorunun cevabı maalesef yine Yargıtay kararlarında gizli. Çünkü Yargıtay'ın bazı kararlarında öyle ifadeler var ki bu önceki kararlar Yargıtay'dan çıkmamış sanırsınız. Yargıtay üyeleri öyle bazı kararlar almışlar ki bankalar bunları müşterilerini süründürmek için kullanmaya kalkmışlar. Müşterilere ulaşan cevaplarda da mahkemeye sunulan dava dilekçelerinde de bankaların tarafını tutan bu Yargıtay kararları kullanılır olmuş. Örneğin birçok dava dilekçesine alınmış ve sanki bankaları haklıymış gibi gösteren kararlardan biri olan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'ne ait 22/03/2011 tarihli ve E.2010/14259, K.2011/4306 sayılı kararda şöyle ifadeler bulunmaktadır:
"Bankalar bunun aksine kâr amacıyla kurulan müesseselerdir. Bu yüzden gördükleri hizmetin karşılığını da isteyebilirler. Ayrıca çok sayıda banka bulunduğuna göre de davacı kendi yükümlülüklerini yerine getirmek kaydıyla dilediği bankadan kredi kartı kullanma imkanına da sahiptir. Bu durunda davacı ile davalı banka arasındaki sözleşmenin iltihakı bir sözleşme olmadığının kabulü gerekir. Bankalar gördükleri hizmetin uygun bir karşılığını istemek hakkına sahiptir. Kredi kartı hizmetinin banka için riski bulunduğu gibi bir maliyeti de bulunmaktadır. Bankanın bu maliyeti kredi kartı kullanıcılarına yansıtması doğaldır. Bankaların 5464 sayılı yasanın 25. maddesi gereğince belirledikleri bu ücreti kart kullanıcılarından istediklerinde bunu ödemeye yanaşmayan kişilerle sözleşme yapmaya zorlanamayacakları gibi, mevcut sözleşmelerinde bundan sonra sürdürmeye zorlanamazlar. Taraflar arasında mevcut sözleşme hükümlerine göre davalı bankanın davacıdan üyelik ücreti isteminin kabul edilmemesi nedeniyle sözleşme özgürlüğü çerçevesinde aralarındaki sözleşmeyi feshetmesi ve kredi kartını kullanıma kapatmasına engel bir hüküm de bulunmamaktadır."
Yukarıdaki kararda vurgulanan "hizmetin uygun bir karşılığı" kavramı çok tartışmalıdır. Çünkü nasıl ve neye göre tespit edildiği belli olmayan bu bedelin hangi hizmet karşılığında istendiği de meçhuldür. Bilindiği üzere hizmetin asıl karşılığı, son yıllarda fahiş miktarlara çıkan kredi kartı üyelik bedeli değil, borcun faizidir. Ayrıca Yargıtay'ın en temel içtihatlarına göre ancak zorunlu, makul ve belgeli masrafların karşılığı tüketiciden istenebilecektir. Bu konuda ispat yükü bankaya aittir. Öte yandan bu bedele itiraz edildiğinde bazı bankaların, müşteri kaybetmemek için bedeli tahsil etmemesi ise uygulamanın keyfiliğini ortaya koymaktadır. Hatta savunmalarında son derece hayatî bir masrafın tahsili şeklinde aksettirmelerine rağmen, çoğu bankanın son zamanlarda müşterilerine sundukları bazı kredi kartlarından yıllık aidat almadıklarını söyleyerek reklam yaptıkları bilinmektedir. Mademki bu bedel zorunlu bir hizmetin karşılığında alınmakta ise uygulamada bu kadar farklılıkla karşılaşılması izah edilmeye fazlasıyla muhtaçtır. Aynı bankaca çıkarılan iki kredi kartından birinden bedel alınıp diğeri için bu bedelden feragat edilmesi hukuk devletinin temel ilkelerinden eşitlik prensibine de ters düşmektedir. Buna rağmen yukarıdaki kararın bir benzeri olan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 05/04/2011 tarihli ve E.2010/13722, K.2011/5258 sayılı kararında da şu ifadelere yer verilmiştir:
"Davacının kullandığı kredi kartının, üyelik aidatı olarak ödenen paranın iadesine ilişkin davacı şikayeti üzerine verilen hakem kararı nedeni ile banka tarafından iptal edildiği taraflar arasında ihtilafsızdır. Öte yandan sözleşmede üyelik ücreti alınacağının kararlaştırıldığı da sabittir. Davacı, davalıya ait kredi kartını kullanması nedeniyle, davalı banka tarafından bildirilen ücreti, sözleşmede hüküm olsun ya da olmasın ödemekle yükümlüdür. Bir başka deyişle, davalı banka üyelik ücreti ödenmeden kart verme yükümlülüğünde olmayıp, sözleşmedeki buna dair kararlarında haksız şart niteliğinde bulunmamaktadır."
Yukarıda alıntılanan son iki kararda görüldüğü gibi Yargıtay'ın aynı dairesi, önceki kararlarının tam aksine yorumlanabilecek ifadeler kullanmıştır. Bu kararların tarihlerini mahkemeye sunan banka avukatları, "Yargıtay’ın son içtihatları ile kredi kartlarından üyelik bedeli/aidat alınmasının usûl ve hukuka uygun olduğu" şeklinde savunma yapmaktadırlar.

Ancak bankaların bu kararlarla gerekçelendirdiği dava dilekçesine itiraz ederken tüketicilerin dikkat etmesi gereken en önemli nokta, sunulan emsal kararın somut olayla uyuşup uyuşmadığıdır. Örneğin yukarıdaki ifadelerin geçtiği iki kararın konusu da kart aidatına itiraz ya da hakem heyeti kararına itiraz davası değildir. Söz konusu davalar kart aidatını geri almayı başaran müşterisinin kredi kartını iptal eden bankalara karşı tüketicilerce açılan manevi tazminat davalarıdır. Bankaca alıntı yapılan bütün kararlarda "bankanın bundan sonra mevcut sözleşmeleri sürdürmeye zorlanamayacağına ve sözleşmeyi fesheden bankaya karşı tüketicilerin manevi tazminat davası açamayacağına" ilişkin hükümler bulunmaktadır. Yani söz konusu Yargıtay kararları geçmişe dönük haksız kesintilere meşruiyet kazandırmamaktadır. Aksine bu konuda, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 18/07/2011 tarihinde verilen E.2011/4736, K.2011/11579 sayılı karara göre söz konusu yıllık kart aidatının B.K. m.125 (T.B.K. m.146) ve HGK 2010/1-93-88 sayılı kararı uyarınca on yıl geriye dönük olarak tüketiciler tarafından alınabileceğine ilişkin hükmü de kesinleşmiş bulunmaktadır. Ancak bunlar gibi çoğu Yargıtay Kararı da bankalar tarafından bilinçli şekilde yanlış yorumlanarak mahkemelerde tüketicilere karşı bir üstünlük elde edilmek istenmektedir.

Son olarak her iki tarafça verilen emsal karar tarihleri dikkatlice incelendiğinde, "Yargıtay’ın son içtihatları ile kredi kartlarından üyelik bedeli/aidat alınmasının usul ve hukuka uygun olduğu" şeklindeki savunmanın geçersiz hale geldiği anlaşılmaktadır.

Zaten bütün bu hukuksuz uygulamalara bir son verebilmek adına kanun koyucu otorite tarafından da 6502 sayılı Kanunla birlikte bankalara yıllık aidat vb. adlarla herhangi bir ücret tahsil etmedikleri bir kredi kartı sunma zorunluluğu getirilmiştir. Aslında yeni kanunun hiçbir karttan ücret alınmayacağına hükmetmesi beklenirken getirilen bu hükmü pek beklentiyi karşılamasa da tüketiciler lehine bir adım sayılabilir.

Bu yazımızda konuyla ilgili bazı Yargıtay kararlarını incelemiş olduk. Maalesef Yargıtay'ın kısa aralıklarla imza attığı bu çelişkili kararlar, tüketicilerden bankalara; hakem heyetlerinden tüketici mahkemelerine kadar pek çok kişi ve kurumun kafasını karıştırıyor. Bir sonraki yazımız hem bu meseleyle ilgili yorumlarımı içeren hem de konunun bütünüyle ilgili bir iki kelime edeceğim bir son söz niteliğinde olacak. Bitiriş yazımızı okumak için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.

15 Haz 2015

Bölüm 5: Kredi Kartı Üyelik Bedelinin Hukukî Mesnetsizliği


Geçmiş yazımızda tüketici mahkemesindeki itiraz süreci hakkında bilgiler vermiştik. Dava için gerekli bilgilere o yazıdan ulaşabilirsiniz.

Bu yazıdan itibaren ise kredi kartı üyelik bedelinin hukukî mesnetsizliğine ilişkin tespit edebildiğim kanıtları sizlerle paylaşacağım. Öncelikle bu yazıda bankaların iddialarını mevzuat bakımından çürüteceğiz. Siz de banka tarafından itirazınıza yanıt olarak sunulan savları bertaraf etmek için kendi durumunuza uyan cevapları dava/cevap dilekçenizde belirtebilirsiniz. (Yazıda bahsi geçen mevzuat metinlerine kolayca ulaşmak için buraya tıklayarak sitemizin mevzuat dizinine göz atabilirsiniz.)

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 172. maddesinde, “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder.” denilmektedir. Ayrıca 36. maddesinde de “meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle” herkesin hak arama hürriyetine sahip olduğu vurgulanmaktadır.

Bununla beraber bankanın heyet kararının iptaline yönelik talebi, yasal bir hak arama mercii olan hakem heyetlerini işlevsizleştirecek ve tüketicileri haklarını aramaktan alıkoyacaktır. Bu, Anayasanın 36. maddesindeki hak arama hürriyetine aykırılık teşkil etmektedir. Aynı zamanda mahkemelerin iş yükünü azaltmak için kurulan hakem heyetlerinin verdikleri kararlara karşı açılan davalar, hedeflenenin tam tersine mahkemelerin iş yükünü artırmış olacaktır. Bu durum, tüketicileri korumak üzere çıkarılan kanunun ve Anayasanın amacına ters düşmektedir.

Önceki yazılarda da bahsettiğim gibi kanun koyucu, tüketicileri korunması gereken bir konumda görmüştür. Bu nedenle de Anayasanın yukarıda anılan hükümlerine dayanılarak Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hazırlanmıştır.

Şu an yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesindeki, "işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise kural olarak o kanun hükümleri uygulanır." düzenlemesi gereğince uyuşmazlığın tarihi önem kazanmaktadır. Yani siz bankayla sözleşmeyi önceki kanun yürürlükte iken imzalamışsanız artık sizin uyuşmazlığınıza kural olarak 4077 sayılı (eski) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uygulanacaktır.

Bu kanun pek çok değişikliğe uğramıştır. Ancak kredi kartı kullanıcılarını en çok ilgilendiren değişiklik 4822 sayılı kanunun 7. maddesi ile yapılan değişikliktir. Bu değişikliğe göre 4077 sayılı kanunun 6. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: "Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır." Aynı maddenin 3. fıkrasında da “Eğer bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir.” denilmektedir. Tüketici sözleşmelerindeki haksız şartlar, 6502 sayılı (yeni) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 5. maddesinde de benzer şekilde yeniden kaleme alınmıştır. 

(?) İDDİA: "4077 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince bir maddenin haksız şart sayılması için üç unsurun da bir arada bulunması gerekmektedir. Bu kapsamda tüketiciyle müzakere edilmemiş olsa dahi, tüketici aleyhine dengesizlik yaratmayan, iyi niyet kurallarına aykırı bulunmayan sözleşme şartlarının haksız şart olarak nitelendirilmesi mümkün değildir."
(!) CEVAP: Gerçekten de kanunun ifadesinden bir maddenin haksız şart sayılması için üç unsurun bir arada bulunması gerektiği anlaşılmaktadır. Ayrıca aynı maddenin devamında “Bir satıcı veya sağlayıcı, bir standart şartın münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa, bunu ispat yükü ona aittir.” hükmü vardır. Zaten banka üstteki savunmasında “Sözleşme maddesinin müzakere edilmemiş olması, sözleşme hükmünün haksız şart sayılması için tek başına yeterli değildir.” diyerek şartın müzakere edilmediğini kendisi itiraf etmiştir! Bu bakımdan bankayla tüketicilerin bu bedeli aralarında konuşarak kararlaştırmadıkları bellidir. O halde iki taraflı bir sözleşmede yalnızca tek tarafa menfaat sağlayan böyle bir hükmün bulunması, tam da kanunda geçen “iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde” ifadesinin somutlaşmış halidir. Bankanın savunmasının diğer bir dayanak noktası olan bu ücretin tüketici aleyhine önemli bir dengesizliğe neden olmadığı iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır. Kaldı ki tüketici aleyhine bir dengesizlik yaratıp yaratmadığına karar verecek merci de davacı banka değildir. Bu çerçevede bankanın dayattığı üyelik sözleşmesi incelendiğinde bunun önceden hazırlanmış, standart bir sözleşme olduğu, tek taraflı olarak bankayı koruduğu ve tüketici aleyhine düzenlenmiş haksız şartlar içerdiği görülecektir. Kısacası kredi kartı üyelik bedeli uygulaması, kanundaki bütün unsurlarıyla dört başı mamur bir haksız şart örneğidir!

(?) İDDİA: "Avrupa Birliği'nin 93/13/EEC sayı ve 5 Nisan 1993 tarihli direktifi de 4077 sayılı Yasanın haksız şarta ilişkin hükümleriyle aynı doğrultudadır ve bir maddeyi haksız şart saymak için üç unsurun bir arada bulunmasını zorunlu kılmaktadır."
(!) CEVAP: Yukarıdaki iddiaya verdiğimiz cevap bu iddianın da yanıtıdır. Burada banka, kendi savlarına Avrupa Birliği mevzuatını dayanak göstermeye çalışmaktadır. Avrupa Birliği’nin tüketici sözleşmelerindeki haksız şartlar hakkındaki 5 Nisan 1993 tarihli ve 93/13/EEC(=AET) sayılı konsey direktifi de anılan kanun maddesiyle aynı doğrultuda hükümler içerdiğinden, tüketiciden yıllık üyelik bedeli adı altında ücret alınmasına imkân tanımamaktadır. Biz yukarıda bankanın iddialarına sağlam bir yanıt verdiğimiz için AB direktifi de doğrudan tüketici lehine bir delile dönüşmüştür. 4077 sayılı Kanunda değişiklik yapan 4822 sayılı kanunun 7. maddesinin gerekçesinden, yapılan bu yeni düzenleme sayesinde tüketici aleyhine oluşan dengesizliği gidermenin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, "(bu) madde ile tüketiciler, satıcılar tarafından matbu olarak hazırlanan sözleşmelere karşı koruma altına alınmaktadır." Bu kapsamda da "haksız şart" olarak değerlendirilmesi gereken yıllık üyelik bedeli, 4077 sayılı kanunun 4822 sayılı kanunla değişik 6. maddesinin 2. fıkrasına göre tüketici için bağlayıcı değildir. Bu hüküm, 6502 sayılı (yeni) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 5. maddesinin 2. fıkrasında da aynen korunmuştur.

(?) İDDİA: "5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu tüketicilerden yıllık üyelik bedeli alınmasına olanak sağlamaktadır."
(!) CEVAP: Bu iddia tamamen asılsızdır. Aksine, adı geçen kanunun 24. maddesinin 4. fıkrası, "Sözleşmede kart hamilinin haklarını zedeleyici ve kart çıkaran kuruluş lehine tek taraflı haksız şartlar sağlayan hükümlere yer verilemez." hükmüne âmirdir. Aynı maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere, "Kart hamillerinin mesnetsiz uygulamalarla karşılaşmamaları amacıyla sözleşmede var olmadığı VEYA yasal bir uygulamaya dayanmadığı sürece, yaptıkları işlemlerden dolayı kendilerinden faiz, komisyon veya masraf gibi adlar altında hiçbir şekil ve surette ödeme talep edilemeyeceği ve kart hamilinin hesabından kesinti yapılamayacağı yönünde düzenleme yapılmıştır." Buradaki 'VEYA' ifadesinden anlıyoruz ki sözleşmede bulunsa dahi yasal bir uygulamaya dayanmadığı sürece tüketiciler asla böyle bir ödemeye zorlanamazlar. Özünde bu madde, yukarıda bahsedildiği üzere Tüketici Kanunundaki haksız şartlara ilişkin hükmün tekrarından başka bir şey değildir. Nitekim orada da kanun, sözleşmelere tek taraflı haksız şart konulamayacağını, konulsa dahi bunların tüketicileri bağlamayacağını söylüyordu.

(?) İDDİA: "5464 sayılı Kanun uyarınca kredi kartı üyelik bedeli tüketiciye bildirilmiş ve davalı bu bedeli herhangi bir itirazda bulunmayarak kabul etmiştir. Aynı kanunun 11. maddesi ile itiraz için 10 günlük süre tanınmış, devamında itiraz edilmeyen hesap özetinin kesinleşeceği düzenlenmiştir."
(!) CEVAP: Bankanın mahkemeyi yanıltmaya yönelik çarpıtmalarla dolu ifadelerinin doruk noktası işte bu iddiadır. Öncelikle burada tüketiciler itiraz etmemekle suçlanmaktadır. Mahkemeye delil olarak sunacağınız posta alındısı bu ithamı boşa çıkaracaktır. Aslında bankalar çoğu zaman, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 76/1 hükmünü ihlal etmektedir. Ayrıca 5464 sayılı Kanun’un 11. maddesi "Kart çıkaran kuruluşlar, kart ve ek kart hamillerinin kart kullanımıyla ilgili olarak yapacakları şikâyet ve itiraz başvurularını, başvuru tarihinden itibaren yirmi gün içinde hamilin başvuru yöntemi kullanılarak ve gerekçeli bir şekilde cevaplandırmak zorundadır." demesine rağmen çoğunlukla bu yükümlülüklerini de yerine getirmemektedir. Hakem heyetlerinin istediği savunmayı bile göndermeyerek uzlaşmaz tutumlarında ısrar etmektedirler. Hâl böyleyken bankaların iyi niyetli davrandığı söylemek olanaksızdır. Bunun yanında anılan kanunun 11. maddesinin 2. fıkrasında açıkça "Hesap özetinin kesinleşmesi genel hükümlere göre dava hakkını ortadan kaldırmaz." denilerek kesinleşen hesap özetlerine karşı itiraz hakkının kalkmayacağı vurgulanmaktadır. Bu bağlamda aynı yasanın 44. maddesinde yapılan atfa binaen, uyuşmazlıkların Tüketici Hakem Heyeti’nde ve/veya Tüketici Mahkemesi’nde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır. Kaldı ki maddenin yazılışı “-itiraz edilebilir” biçiminde olduğundan, bu 10 günlük sürenin hak düşürücü süre olmadığı izahtan varestedir. Görüldüğü üzere kesinleşen hesap özetine zamanında itiraz etmediğiniz için daha sonra itiraz edemeyeceğinizi ima eden bankanın iddiaları yasal dayanaktan yoksundur.

(?) İDDİA: "Sözleşmede kart ücreti alınacağı açıkça belirtilmiş; sonrasında ekstreye ücret yansıtıldıktan sonra ödenmiş; sözleşme feshedilmeyerek kartın kullanımına devam edilmiş olmasına rağmen tüketicinin kredi kartı ücretinin iptali talebinde bulunması Medeni Kanun m.2'de düzenlenen "objektif iyi niyet" kaidelerine aykırıdır."
(!) CEVAP: Bankanın 5464 sayılı Kanun’un 25. maddesi ile Banka Kartları ve Kredi Kartları Hakkında Yönetmeliğin 18. maddesini dayanak göstererek, “kartı iptal etme ve sözleşmeyi feshetme haklarına sahip olan ve bu hakları kullanmayan kart hamilinin iyi niyetli olmadığını” iddia eden yaklaşımı da her somut olayda uygulanabilir değildir. Çünkü bilindiği üzere, kredi kartına ait borçlar mevcut iken, kredi kartının iptal edilmesi mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, uzun yıllardır borcunu aksatmadan ödeyen kart sahipleri bile borcun tamamını kapatacak ekonomik duruma sahip olmadığı için kartını iptal ettirememektedir. Bu durum ortadayken sırf sözleşmeyi feshetmedi diye tüketicinin bu bedele rıza gösterdiğini düşünmek mantığa aykırıdır. Bu doğrultuda tüketici lehine ifadeler içeren ve bankanın MK m.2'ye yönelik iddialarını boşa çıkaran bir Yargıtay kararını da sonraki yazımızda paylaşacağız.

(?) İDDİA: "Yıllık kart ücreti talepleri, 13.06.2003 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmeliğin EK b/2 maddesi gereğince haksız şart olarak nitelendirilemez."
(!) CEVAP: Bankanın, 13/06/2003 tarihinde 25137 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olan Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmeliğe istinaden yaptığı savunmalara yanıt vermek gereksizdir. Çünkü bu Yönetmelik, 17/06/2014 tarihinde 29033 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmeliğin 9. maddesi uyarınca yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte yeni Yönetmeliğin 7. maddesine göre, “Tüketiciyle kurulan sözleşmelerde yer alan haksız şartlar kesin olarak hükümsüzdür. Ancak sözleşmenin haksız şartlar dışındaki hükümleri geçerliliğini korur.” Görüldüğü üzere bir sözleşmede haksız şartların bulunması sözleşmenin tamamını ortadan kaldırmaz veya geçerliliğini etkilemez. Yok sayılan bu hükümler olmadan da sözleşme ayakta tutulabiliyorsa sözleşmenin geri kalanı varlığını devam ettirir. Dolayısıyla banka, hiçbir tüketiciyi haksız ve hukuksuz olduğu sarih olan bu bedeli reddettiği için sözleşmeyi feshetmeye zorlayamaz. Bu bakımdan bankanın “yıllık üyelik bedelini reddedebilmek için öncelikle sözleşmenin feshedilmesi gerektiği” şeklinde yukarıdaki eleştirisinin de temelsiz olduğu görülmektedir. Aynı şekilde bu maddenin ilk cümlesindeki açık hüküm gereği banka, kesin olarak hükümsüz olduğu ifade edilen haksız şartlara dayanarak hiçbir kart sahibini ifaya zorlayamayacaktır. Daha açık bir deyişle, banka ile müşterisi arasında düzenlenen sözleşmede kart ücreti alınacağı belirtilmiş olsa bile, yukarıda sayılan tüm sebepler gereğince haksız şart sayılan bu tahsilat hukuken mümkün olmayacaktır.

(?) İDDİA: "T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın 2007/2 sayılı genelgesi ile bankaların kredi kartlarından ücret almaları şeklindeki uygulamanın yasal mevzuata uygun olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır."
(!) CEVAP: Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 12/02/2007 tarihli 2007/2 sayılı genelgesi ile kendini savunan bankanın, aynı bakanlığa ait ve daha yeni tarihli 2007/3, 2007/9 ve 2008/5 sayılı genelgeleri görmezden gelmesi hiç ahlaki değildir. Çünkü Bakanlık, bazı tüketici dernekleri temsilcileri ile yapılan görüşmelerden sonra kademeli olarak görüş değiştirmiştir. Nitekim 01/08/2008 tarihli 2008/5 sayılı genelgesinde, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin E.2008/4345, K.2008/6088 sayılı Kararı örnek verilerek kart ücretinin iadesini isteyen tüketicinin talebinin yerinde olduğu bildirilmektedir. Bu Yargıtay kararına bir sonraki yazımızda değinilecektir. Bakanlık genelgede, "içtihat birliğini sağlama amacına yönelik bu kararın tüketici sorunları hakem heyetleri tarafından dikkate alınmasının uygun olacağı"nı düşündüğünü de ifade etmektedir. Ancak hepsinden öte, bakanlığın dahi bağımsız karar organlarına genelge göndererek tavsiye ve telkinde bulunmaya yetkisi yoktur. Bu nedenle kart ücretini açıkça meşru addetmiş olsaydı bile genelgenin yasal dayanak olarak kabul edilmesi mümkün olmayacaktı.

(?) İDDİA: "Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun görüşleri ile Türk Ticaret Kanunu'nun 22. maddesi de kart ücretine yasal çerçeve kazandırmaktadır."
(!) CEVAP: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 42-10-B/980 sayılı yazısında, 5464 sayılı Kanunun 24. maddesinin 4. fıkrasındaki "Sözleşmede kart hamilinin haklarını zedeleyici ve kart çıkaran kuruluş lehine tek taraflı haksız şartlar sağlayan hükümlere yer verilemez." şeklindeki açık hükme değinmiştir. Bu yazı, BDDK tarafından da bankalara böyle bir serbesti tanınmadığı anlamına gelir. Yasal dayanak olarak sunulan bir diğer kanun olan Türk Ticaret Kanunu’nun 22. maddesinin ise, doğrudan doğruya "tacir sıfatını haiz borçlu"ya hitap ettiğini ve dolayısıyla tüccar olmayan tüketicilerle uzaktan yakından alakası bulunmadığını hatırlatarak üzerinde daha fazla durmuyoruz.

Buraya kadar bankanın iddialarına şu an itibariyle yürürlükte bulunan mevzuat bakımından yanıt vermiş olduk. Bankalar mevzuatın katı duruşu karşısında bu bedelin meşruluğunu savunmak için genellikle Yargıtay'ın emsal kararlarını kullanırlar. Emsal kararların niteliği hakkında bilgi verdiğimiz ve tüketici lehine verilen bazı emsal kararları incelediğimiz yazımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

18 May 2015

Bölüm 4: Tüketici Mahkemesinde İtiraz


Önceki yazımızda tüketici hakem heyetinin kararı detaylıca açıklanmıştı.

Bu karardan sonra başvurusu olumsuz sonuçlanan tüketiciler isterlerse basit bir dava dilekçesiyle mahkemede bu karara itiraz edebilirler. ("Heyetin kararına nasıl itiraz edilir?" başlıklı yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.) Neticede hakem heyetinin kararı her şeyin sonu değil. Heyete başvuru yalnızca yasal bir zorunluluktur, asıl mercî ise tüketici mahkemeleridir. Bu yazıların devamında doğrudan doğruya bu konudan bahsedilmeyecek olsa da bu bedelin hukukî mesnetsizliğine ilişkin buradaki teorik bilgilerden ve açıklamalardan yararlanarak dava dilekçenizi oluşturabilirsiniz. Bu şekilde yapılan itiraz sonucunda verilmiş bir gerekçeli kararı örnek olması için burada paylaşıyoruz. Dava dilekçenize emsal karar olarak ekleyebilirsiniz. Ancak itiraz ederken sizin hakkınızda verilecek mahkeme kararının kesin yani temyiz yolu kapalı olduğunu lütfen unutmayınız.

Başvurunuz olumlu sonuçlandığında ise iki ihtimalden bahsetmiştik. İyi ihtimal: banka itiraz etmeden karara uyarsa paranıza hemen kavuşacaksınız ve bu yazı dizisini okumaya devam etmenize de gerek kalmayacak! Ancak kötü ihtimal olursa yani elinize bankanın karara itiraz ettiğini söyleyen bir kağıt ulaşırsa kendinizi bir anda davalı konumunda bulabilirsiniz. İşte bu yazıda mahkeme aşamasına dair bilgilere ulaşacaksınız.

Ama önce şu soruyu soralım:
Bankalar müşterilerini neden mahkemeye veriyor?
Cevaplayalım:
Çünkü onlar her halükarda kârlı çıkıyorlar da ondan.
Şöyle açıklayalım:
Hakem heyetine bu konuyla ilgili hiç şikayette bulunmayan bir müşteri üzerinden bankalar doğrudan doğruya haksız kazanç elde ediyorlar. Ancak heyete başvuran ve başvurusu olumlu sonuçlanan bir müşteri, hakkını aramakla bankaları bir külfete sokmuş oluyor. Bankalara tanınan itiraz yolu ise somut olayı bir üst merciye taşımak suretiyle onlara yeni bir kurtuluş şansı tanımış oluyor. Eğer davayı kazanırlarsa heyetin kararına göre ödemekle yükümlü oldukları borçtan kurtulmuş olacaklar; davayı kaybederlerse de zaten ödemek zorunda oldukları bir parayı ödeyecekler! Yani dava açıp kaybettiler diye ek bir ödeme yapmayacaklar, heyet kararını aynen uygulayacaklar. Anlayacağınız bu, bankalar için tam bir "taş atıp kolu yorulmama" durumu! Aynı zamanda dava açmak onlara ek zaman da kazandırmakta. Türkiye'de yargının ağır işlemesi, davaların geç sonuçlanması göz önüne alındığında bu ek zamanın hiç de küçümsenmeyecek bir süre olduğunu da belirtelim. Kısacası; siz hakkınız olan parayı hem daha geç alacaksınız, hem de bankayla davalık olmanın stresini yaşayacaksınız ancak banka itirazı sonucunda sadece "zaten uygulaması gereken" heyet kararını uygulamaya mahkum edilecek. O da mahkeme bankayı haklı bulup heyetin kararını iptal etmezse! Artık bu sistem, bankaların tek taraflı olarak borç kaydedip bunu müşterilerinden tahsil edip ses çıkarmayanların paralarına konarak, ses çıkaran milyonlarca insanın paralarını da aylarca karşılıksız şekilde değerlendirdikten sonra istemeye istemeye iade etmek zorunda kalmasına döndü. Bunun adaletle, akılla, mantıkla bağdaşır yanı yok!

Lafı daha fazla uzatmadan davanın gidişatına geçersek;
Tensip tutanağının tarafınıza tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde sizden bir cevap dilekçesi yazmanız istenir. Olaya dair açıklamalarınızın olduğu, daha çok bu bedelin hukukî dayanaksızlığına ilişkin görüşlerinizi dile getirdiğiniz ve varsa delillerinizi de eklediğiniz bir dilekçe, cevap dilekçesi yerine geçecektir. Aslında bu dilekçeyi vermek zorunlu değil! Ancak daha sonra pişmanlık yaşamamak için size tanınan kendinizi ifade etme hakkını kullanmanız önemli. Bir sonraki yazımızda sizin de apaçık göreceğiniz gibi bankaların iddiaları çarpıtmalarla ve yanlışlarla dolu. Bu yanlışları ve çarpıtmaları tespit edip mahkemeye sunmazsanız haklıyken haksız duruma düşebilirsiniz. Ayrıca davanızı görecek hakim açısından da dilekçeniz önemli olabilir. Çünkü hakim, sizin konuyu umursamadığınızı düşünürse bu davayı aleyhinize sonuçlandırabilir. Bu aşamada size verilen iki haftalık süre, kesin süredir. Yani verilen süre içinde gerekeni yapmazsanız daha sonra delil ve cevap sunma hakkınız olmayacak!

Tutanağın elinize geçmesiyle birlikte e-devlet adlı resmî siteden adınıza açılmış bu davayı kontrol edebilirsiniz. Siteye şifre kullanarak girmeniz halinde yalnızca davanın taraflarını ve varsa duruşma tarihlerini takip edebiliyorsunuz. Ancak mobil imza veya e-imza gibi gelişmiş güvenlik seçenekleriyle girdiğiniz takdirde dava dosyasının tamamına ulaşabilmektesiniz. Her ne kadar bu dava için gerek olmasa da başka önemli davalarınızda dosyanın içeriğini görmek isterseniz bu seçenekleri kullanabilirsiniz.

Mahkemeden gelen tensip tutanağının ekinde bankanın dava dilekçesi de bulunacaktır. Bu tür dava dilekçelerinin bir örneğine şuradan ulaşabilirsiniz. Muhtemelen size gelen dilekçede de benzer ifadeler olacaktır. Banka avukatları ne kadar savunursa savunsun bu bedelin hukuken dayanaksız olduğunu yazıların devamında açıklayacağız. Bu açıklamalarımızda mümkün olduğu kadar teorik, sistematik bilgiler vermeye çalışacağız.

➤ Okuyucular açıklamaları okuyup BURADAN indireceği boş dava cevap dilekçesini kendine uygun bilgiler ve açıklamalarla doldurmalıdır. Örnek dilekçede size yazılmış "NOT"lar ve sizin doldurmanız için bırakılmış boşluklar mevcut. Dilekçeyi baştan sona okuyun ve daha sonra bu not ve açıklamaları silin. Dilekçenizi sadece kendi somut olayınıza uygun şekilde doldurunuz. Sizinle ilgili olmayan ifade ve açıklamaları dilekçeden çıkartın. Unutmayınız ki okumadan mahkemeye sunduğunuz her ifade, daha sonra sizi zor durumda bırakabilir. Bu yazı dizisinde sizin olayınıza uygun açıklamalar mutlaka bulacaksınız. Dilekçenizi işte bu uygun açıklamalarla doldurmalısınız. Dilekçenizde tensip tutanağından ulaşabileceğiniz şu iki bilgiyi belirtmeyi özellikle unutmayınız:
- Dilekçenin en üstüne mahkemenin tam adını yazınız.
- Dosyanın esas numarasını ilgili bölüme yazınız. Bu numara davanın açıldığı yıl ile başlayan ve sizin davanıza özel olarak verilen bir numaradır.

Dilekçedeki olaylar ve açıklamalar kısımlarına kendi olayınıza uygun başka yazılar da ekleyebilirsiniz. Örneğin benim tanık olduğum bir olayda banka, on yıllık aidatların iadesini içeren karara itiraz ederken; sadece bir yıllık aidatın iadesini içeren bir başka kararı ise derhal yerine getirdi. Tarafları ve konusu aynı olan, aynı hükme bağlanan kararların birinde haksız olduğunu kabul edip diğerinde ise etmeyerek direnen bankanın tutarlı bir davranış sergilediğini söylemek mümkün değildir. Bu nedenle dava devam ederken ikinci karar gereğince bankanın yaptığı ödemeyi gösteren ibranamenin bir fotokopisi mahkemeye delil olarak sunuldu. Bu delil, aynı bankanın aynı konuyla ilgili tüketici lehine verilen bir diğer kararı hiç itiraz etmeden yerine getirdiğini mahkemeye göstermiştir.

Deliller kısmına yazdığınız her şeyi dilekçe ekinde sunmayabilirsiniz. Zira mahkeme de hakem heyetinden ilgili dosyanın bir bütün halinde celbini isteyecektir. Yahut da o delil sizden önce davacı tarafından zaten mahkemeye sunulmuş olabilir. Mesela, söz konusu hakem heyeti kararı bankanın itiraz dilekçesi ile birlikte zaten mahkeme dosyasına girmiş olacaktır. Aynı belgeyi dosyaya tekrar koymak gereksizdir. Ancak bu kararın sizin delilleriniz arasında da ismen sayılması önemlidir.

Bankaya başvuru yaptığınıza dair elinizde bulunan bir belgeyi ekleyebilirsiniz. Çünkü banka sizi bu bedele daha önce hiç itiraz etmemekle suçlayacaktır. Sunacağınız posta alındısı, faks gönderildi raporu gibi evraklar bu ithama bir cevap niteliğindedir.

Dilekçeye bazı emsal kararları ekleyebilirsiniz. Fakat dilekçenize örnek vermek amacıyla yazdığınız her kararın bir örneğini eklemek son derece lüzumsuzdur. Yukarıda da paylaştığım örnek bir mahkeme kararına şuradan ulaşabilirsiniz. Ayrıca on yıllık bedel iadesi almak istiyorsanız buradaki  Yargıtay kararını da eklemeniz yerinde olacaktır.

Tüm bu işlemleri tamamladıktan sonra davaya cevap dilekçesi ve eklerini, davalı olduğunuz mahkemenin kalemine ya da adliyede bu iş için görevlendirilmiş büroya elden teslim etmelisiniz. Bunu da yaptıktan sonra beklemekten başka yapacak bir işiniz kalmıyor. Davanız duruşma yapılmaksızın evrak üzerinden incelenecekse karar, evinize tebligat olarak gönderilecektir. Mahkemenin gerekçeli kararının hüküm (son) kısmında, "davacı banka tarafından açılan davanın (yapılan itirazın) reddine"  veya "tüketici hakem heyeti kararının onanmasına" şeklinde ifadelerin olması artık bu davanın kesin (yani yargı yolu kapalı) olarak sizin lehinize sonuçlandığını anlatmaktadır. Dava lehinize sonuçlandıysa hemen banka şubesine gidip paranızı talep edebilirsiniz. Paranın iade süreciyle ve bu süreçte imzalayacağınız ibranameyle veya ilamlı icrayla ilgili olarak bir önceki yazıda yaptığım açıklamalar işinize yarayabilir.

Bundan sonraki yazılar, kredi kartı üyelik bedelinin hukuken hiçbir dayanağı olmadığını açık kanıtlarla ifade edecektir. Bankaların iddiaları tek tek yanıtlanacaktır. Bir sonraki yazımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

13 Nis 2015

Bölüm 3: Tüketici Hakem Heyetinin Kararı


Bundan önceki yazımızda hakem heyetine başvurunun nasıl yapılacağından bahsedilmişti. Burada biraz da başvuru sonucunda çıkacak karar hakkında bilgi vermeliyiz.

Kararın elinize ulaştığının ispatlanabilmesi ve tebliğ tarihinin tam olarak saptanabilmesi için PTT'den taahhütlü gönderim yapılmaktadır. Dolayısıyla adreste bir alıcının bulunması şarttır. Dağıtıma çıkan kararlar, alıcısına teslim edilemediği takdirde adrese bildirim kağıdı bırakılarak muhtara teslim edilir. Karara eğer oradan da ulaşılamazsa ancak heyetten sormak gerekecektir. Fakat bu durumda Tebligat Kanunu gereğince, kararın muhtara bırakıldığı tarih tebliğ tarihi sayılır ve karara itiraz süresi gibi tebliğden itibaren işlemeye başlayan süreler işlemeye başlar. Bu kısa posta açıklamasından sonra artık kararın niteliğine geçebiliriz.

Öncelikle belirtelim ki Tüketici Hakem Heyeti kararı yalnızca verildiği uyuşmazlık için hüküm ifade eder. Emsal olarak gösterilse dahi başka hiçbir uyuşmazlık hakkında zorlayıcı bir etkisi yoktur. Bu nedenle her olay tek başına değerlendirilir ve benzer sayılabilecek olaylarda bile çok farklı kararlar alınabilir.

Kararların zorlayıcı etkisi yalnızca taraflara yöneliktir. Yâni; hakem heyetlerinin verdiği kararlar tarafları bağlar, itiraz edilmediği takdirde kesinleşir ve uyulması zorunluluk teşkil eder. Genel olarak hakem heyetinden lehte ve aleyhte olmak üzere iki tip karar çıkabilir.

Kararın lehinize çıkması durumunda şikayetiniz haklı bulunmuş ve talebiniz kabul edilmiş demektir. Bu durumda tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karşı tarafça kararın yerine getirilmesi gerekmektedir. Hatta şikayet edilen taraf, sizin talebinizin yanı sıra devlete de tebligat ve varsa bilirkişi ücretlerini ödemek zorunda kalır. Tüketici lehine verilen bir karara satıcı veya sağlayıcının uymaması durumunda ise icra müdürlüklerine doğrudan müracaat edilebilir. Bunun için şurada paylaştığımız örnek dilekçe gibi bir dilekçeyi kendinize uygun şekilde düzenleyerek icra müdürlüğüne teslim edebilirsiniz. Aleyhine karar verilen tarafça, (birkaç paragraf altta açıklanacak olan) itiraz yolu kullanılmış olsa bile, kararın icra edilebilir nitelikte kalmaya devam edeceğini de şimdiden belirtelim.

Kararın aleyhinize çıkması durumunda ise şikayetiniz haksız bulunmuş demektir. Bu durumda elbette başvuru dilekçenizde yazdığınız talebiniz yerine getirilmeyecektir. Başvurunuzun olumsuz sonuçlandığı bu aşamada dahi herhangi bir ücret ödemezsiniz. Ayrıca, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde Tüketici Mahkemesi nezdinde bu sonuca itiraz etme hakkınız mevcuttur. Tüketici Mahkemelerinde tüketiciler tarafından açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır. Aleyhinize çıkan bu karara karşı yaptığınız itirazı görüşen mahkemenin kararı kesindir. Davacı olduğunuz taraf kendisini avukatla temsil ederse ve dava neticesinde siz bir kez daha haksız bulunursanız mahkeme karşı tarafa vekalet ücreti ödemenize hükmedecektir. Ancak bu mahkemeler, tüketicileri korumak için kurulmuş ihtisas mahkemeleridir. Bu nedenle bu mahkemelerden çoğunlukla tüketici lehine kararlar çıktığı görülmüştür.

Bu itiraz yolu, tüketici lehine çıkan kararlarda karşı tarafa da sunulmuştur. Neticede aleyhine karar çıkan ve bir yaptırıma zorlanan satıcı veya sağlayıcı da tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde tüketici hakem heyetinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesine itiraz edebilir. Ancak yukarıda da değindiğim gibi bu itiraz tek başına tüketici hakem heyeti kararının icrasını durdurmaz. Dava dilekçesinde talep edilmesi şartıyla hâkim, tüketici hakem heyeti kararının icrasını tedbir yoluyla durdurabilir. Eğer talep edilmemişse veya edilmesine rağmen hakim ihtiyati tedbir kararı vermemişse tüketici tarafından ilamlı icra başlatılabilir. Buna rağmen bu teorik bilgi pratikte her zaman uygulama imkanı bulamıyor. Çünkü icra dairesi, süresinde itiraz edilmiş ve halihazırda bir davaya konu olan kararı bekletebiliyor. Bu nedenle mahkemeye taşınmış bir olayda herhangi bir sürprizle karşılaşmamak adına sizin de beklemeniz yerinde olabilir. Çünkü pek sık karşılaşmasak da bazı mahkemeler tüketici lehine olan heyet kararını bozmaktalar. Bu durumda, 6502 sayılı Kanun (madde 70, fıkra 6) gereğince, tüketici lehine verilen kararlara karşı açılan itiraz davalarında, mahkemece kararın iptali durumunda ne yazık ki tüketicinin vekâlet ücreti ödemesine hükmedilmektedir.

İtiraz olunan kararın, esas yönünden kanuna uygun olup da, kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı itirazın kabul edilmesi gerektiği veya kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılamayı gerektirmediği takdirde tüketici mahkemesi evrak üzerinde, kararı değiştirerek veya düzelterek onama kararı verebilir. Tarafların kimliklerine, ticaret unvanlarına ait yanlışlıklarla, yazı, hesap veya diğer açık ifade yanlışlıkları hakkında da bu hüküm uygulanır. Karar, usule ve kanuna uygun olup da gösterilen gerekçe doğru bulunmazsa, gerekçe değiştirilerek veya düzeltilerek onanır. Kısacası, evrak üzerinde incelemeyle karar verileceğinden bu davalarda duruşma yapılmaz. Yani bu davalara davalı sıfatıyla gidip katılmanız bile gerekmez.

Tüketici hakem heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine tüketici mahkemesinin vereceği karar kesindir. Tüketici hakem heyeti kararına yapılan itiraz sonucunda verilen karar, kararı veren mahkeme tarafından ilgili tüketici hakem heyetine de gönderilir.

Bütün bu anlatılanlar çerçevesinde, lehinize verilen karar elinize geçtiği anda banka şubesine gidip kararın yerine getirilmesini isteyebilirsiniz. Bankanın genel merkez iletişim adresi başka bir şehirde ise postanın ulaşması muhtemelen uzun sürecektir. Bekleme sürenizi azaltmak adına banka memuruna sizin elinizdeki kararı genel merkeze faksla ulaştırmasını rica edebilirsiniz ya da her şeyin doğal seyrinde gitmesini bekleyebilirsiniz. Banka itiraz etmeden kararı yerine getirmeyi seçtiyse şubeye gelmeniz için size bir kısa mesaj (SMS) atacaktır. Bankada imzalayacağınız İbraname ile paranızı alacaksınız. Hakem heyeti, paranızın yasal faiziyle geri ödenmesine hükmetmişse bankacı, faizli ödemenin ancak birkaç gün sonra faiz hesaplanınca yapılabileceğini ama kabul ederseniz anaparayı hemen ödeyebileceğini söyleyebilir. Faizden vazgeçmek kaydıyla paranızı hemen alabilirsiniz veya birkaç gün sonra yasal faiziyle birlikte almayı seçebilirsiniz. Çünkü o anki ödemeyi alırken imzaladığınız ibraname sonucunda, kararla ilgili başka bir hakkınız ve alacağınız kalmadığını kabul etmiş olacaksınız. O yüzden bankadan bu belgenin bir fotokopisini almanızı tavsiye ederim. Bir yıllık aidatlar, meblağ düşük olduğu için genelde bu şekilde geri alınabilmektedir. Ancak aidatların on yıllık geri ödenmesine hükmedildiği durumlarda bankalar itiraz yoluna başvurmaktadır. Siz bu durumdan elinize bir tensip tutanağı ve ekinde dava dilekçesi geçtiğinde haberdar olabilirsiniz.

Birdenbire adliyeden gelen bir kağıtla karşı karşıya kaldığınızda ister istemez endişelenebilirsiniz. Hatta, "Nereden girdim bu işe! Bankalarla baş edilir mi hiç?" diyebilirsiniz. Sonrasında davayı kaybetme olasılığını düşünüp mahkeme masraflarını nasıl ödeyeceğinizi kara kara düşünmeye başlamış olabilirsiniz. Tensip tutanağında yazan süre içinde davaya cevap vermek isteyip ne yazacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. Ancak hemen endişelenmeyin! Tüketici mahkemelerinin genellikle tüketici lehine kararlara imza attıklarını size tekrar hatırlatırım.

Bir sonraki yazımızda mahkemeden gelen tensip zaptı ile davacının dava dilekçesinden bahsedilecek; sizin cevap dilekçenizi nasıl yazmanız, dilekçenizde neleri belirtmeniz gerektiğine değinilecektir. Aşağıdaki linkten bu yazıya gidebilirsiniz.

16 Mar 2015

Bölüm 2: Tüketici Hakem Heyetine Başvuru


Bir önceki yazımızda bankaya başvurunun nasıl yapılacağı hususuna değinildi. Bu yazımızda ise tüketici hakem heyetine yapılacak başvuru ayrıntısıyla anlatılacak.

En son, bankadan bize bir yanıt gelmesi gerektiğinden bahsedilmişti. Bu vasıtayla banka kayıtlarından dekontlarımıza ulaşmıştık. Bunun beraberinde itirazdan vazgeçmeniz için gelen yazı belki sizi korkutmuş olabilir. Bankanın hakem heyetine vereceği savunmanın ve eğer intikal ederse mahkemeye sunacağı dava dilekçesinin de bu minvalde olacağını belirtelim. Yazılar ilerledikçe o aşamalar anlatılırken bankanın bu asılsız iddialarına karşı yanıtlarımızı sunacağımız için bu yazımızda onlara değinmeden geçeceğiz.

Tüketici Hakem Heyetlerinin görev alanlarına giren parasal sınırlar, her yıl yeniden çıkarılan Tebliğ uyarınca, o yılın 1 Ocak tarihinden itibaren geçerli olmak üzere;
a) İlçe tüketici hakem heyetleri için üst parasal sınır, ... Türk Lirası,
b) Büyükşehir statüsünde olan illerdeki il tüketici hakem heyetleri için parasal sınır, ... Türk Lirası ile ... Türk Lirası arası,
c) Büyükşehir statüsünde olmayan illerin merkezlerindeki il tüketici hakem heyetleri için üst parasal sınır, ... Türk Lirası,
ç) Büyükşehir statüsünde olmayan illere bağlı ilçelerdeki il tüketici hakem heyetleri için parasal sınır, ... Türk Lirası ile ... Türk Lirası arası şeklinde dört bent halinde belirlenir. Başvurmanız gereken heyet hakkında daha ayrıntılı açıklama için buraya tıklayabilirsiniz. Bu parasal sınırlar içindeki uyuşmazlıklarda tüketici mahkemesinde dava açmadan önce hakem heyetlerine başvuru yapılması zorunludur. (Bu parasal sınırlar içindeki uyuşmazlıklarda doğrudan ilamsız icra yoluna başvurulup başvurulamayacağı hakkında buraya tıklayarak bilgi alabilirsiniz.)

Sizin bankadan iadesini talep edeceğiniz miktar hangi kategoriye giriyorsa onunla görevlendirilmiş heyete başvuracaksınız. Kredi kartlarının üyelik bedelleri, 10 yıllık dahi olsa, genellikle ilk bentteki (a bendindeki) değeri aşmadığından bu konuda ilçe hakem heyetlerinin yetkili olduğunu söyleyebiliriz. Birden fazla kart sahibi olmanız durumunda toplamda bankalardan ilk bentteki (a bendindeki) miktardan fazla alacağınız varsa bile, her bir banka için ayrı ayrı başvurmanız gerekeceğinden yine ilçe hakem heyetine başvurmalısınız. İlçe hakem heyetleri de genellikle kaymakamlık binalarında yer almaktadır. Siz de başvurmanız gereken hakem heyetinin tam adresini internet vasıtasıyla kolaylıkla bulabilirsiniz. (Tüketici Hakem Heyetleri Hakkında Sıkça Sorulan Soruları cevapladığımız yazı dizimize de buradan ulaşabilirsiniz.)

Bunun yanında yetkili heyet konusunda da kafanız karışabilir. Yani ikamet ettiğiniz ilçe ile banka şubesinin bulunduğu ilçe farklı olabilir ve hangi ilçenin hakem heyetine başvurmanız gerektiğini düşünüyor olabilirsiniz. Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği'nde yer alan düzenleme uyarınca başvurular, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki tüketici hakem heyetine yapılabilir. Burada belirtmeliyim ki bazı hakem heyetleri, bu konudaki açık haksızlığı görmezden gelerek tüketici aleyhine karar vermekteler. Bu kararların bir kısmı tüketici mahkemesinden dönmekte ise de bazıları mahkemenin onamasıyla karşılaşmaktadır. Böylelikle tüketiciler, kendi paralarını alamamış olmanın yanında bir de mahkeme masrafları ve avukatlık ücretini ödemek zorunda bırakılmaktadır. Bu konuya daha sonra ayrıntılı değineceğim için fazla girmiyorum ve sadece şunu vurguluyorum: Bu konudaki tutumlarını öğrenmek adına, başvurma hakkınız olan iki hakem heyetini de internetten araştırmalısınız. Eğer biri hakkında tüketicilerin aleyhine karar verdiklerine dair bir karar metni, bir tüketici yorumu veya bir tüketici derneği uyarısı bulursanız diğerine başvurursunuz. Her ikisi de tüketicilerin mağduriyetini gideren bir tutum içindeyse pratik olması açısından kendi ikamet ettiğiniz ilçenin heyetine başvurabilirsiniz. Unutmayınız ki aynı uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak birden çok tüketici hakem heyetine başvurulamaz. Bir heyete aynı uyuşmazlıkla ilgili mükerrer başvuru da yapılamaz. Aksi takdirde banka bu duruma itiraz edebilir.

Nihayetinde başvuru aşamasına geçebilirsiniz. Başvuru, kendi iddialarınızın ve taleplerinizin yazılı olduğu dilekçenizin ve konuyla ilgili delillerinizin heyete teslim edilmesiyle yapılır. Dilekçe ve eklerinin iki nüsha olacak şekilde düzenlenerek heyete teslim edilmesi gerekmektedir. Heyete yapılacak başvurunun hiçbir aşamasında ücret ödenmez!

Geri almak istediğiniz aidatlarınız on yılı kapsıyorsa buradan indirebileceğiniz dilekçe; sadece bir yıllık aidat söz konusu ise şuradan indirebileceğiniz dilekçe doldurulmalıdır. Ancak siz kendi dilekçenizi de yazabilirsiniz. Örnekte verilen dilekçeleri mutlak kullanma zorunluluğu yoktur. Başvuru sahibinin adı, soyadı, T.C. Kimlik Numarası, adresi ve varsa diğer iletişim bilgileri, talebi ve uyuşmazlık değeri açıkça yazıldığı ve şikayet edilene ilişkin bilgilere yer verildiği sürece her türlü dilekçe kabul edilmektedir. Hatta heyet binalarında dahi başvuru dilekçeleri bulunabilmektedir.

Örnek dilekçeyi doldurmak isteyenler, indirdikten sonra (ve varsa üstte sarı çizgide yazan "Düzenlemeyi Etkinleştir." butonuna tıkladıktan sonra) şikayet eden ve şikayet edilen bölümlerinin tamamını doldurmalı; dilekçenin başına hakem heyetinin tam ismini, açıklamalar kısmının başına kredi kartı numarasını, varsa ekstre tarihi ile yapılan kesinti miktarını, son cümleye iadesini talep ettikleri bedeli yazmalıdırlar. Dilekçenin altına da yine kendi ad-soyad ve adreslerini yazarak imzalarını atmalıdırlar.

Heyetin ileriye yönelik tedbir kararı alması mümkün değildir ve heyetler sadece talebinizle bağlıdır. Yani yalnızca dilekçenizde belirtilen talebi kısmen veya tamamen kabul edebilir yahut da reddedebilirler. Bu nedenle dilekçenizde iade edilmesini istediğiniz miktarı açıkça yazmalısınız. Bunu kanıtlamak için ise kredi kartı üyelik bedeli alındığını gösterir ekstreyi veya çizelgeyi mutlaka dilekçenize eklemelisiniz. Ayrıca on yıl geriye dönük alacağınız varsa bu konudaki Yargıtay Kararını indirerek çıktısını almanız ve onu da eklemeniz gerekebilir. Bazı heyetler öncelikle bankaya başvuru yaptığınıza dair bir belge de isteyebiliyor. Bunun için bir önceki yazıda anlatıldığı üzere posta alındı belgesi, kargo teslimatı internet çıktısı veya faks gönderildi raporu gibi her türlü belgeyi ekleyebilirsiniz. Bazı heyetler ise dilekçe ekinde sadece ve sadece ekstreleri alıp diğer ekleri gereksiz buluyorlar.

Başvuru yaptıktan sonra yine bir bekleme aşaması geliyor. Ancak başvuru en geç altı ay içinde görüşülüp karara bağlanmış olmalıdır. Bu süre, mevzuata göre, başvurunun niteliği, başvuru konusu, mal veya hizmetin özelliği gibi hususlar dikkate alınarak bir altı ay daha uzatılabilmektedir. Gerçekte ise bu sebeplerin yanı sıra heyetlerin yoğunluğu da kararların geç çıkmasına yol açmaktadır. Bu yoğunluk sebebiyle ne yazık ki, heyetlere giderek başvurusunun durumunu sorgulamak isteyen tüketicilere bilgi verilememektedir.

Hakem heyetleri; görev, yetki veya çalışma kapsamı dışında kalan başvuruları doğrudan ilgili kuruluşlara veya hakem heyetlerine intikal ettirmekle yükümlüdürler. Söz konusu süre içinde başvurunuz değerlendirildiğinde işleme alınması kararlaştırıldıysa şikayet ettiğiniz taraftan savunma yapması ve heyetin ihtiyaç duyduğu belgeleri göndermesi isteniyor. Yapılan görüşmenin ardından talebinize dair kabul veya ret kararı veriliyor, karar yazıldıktan sonra kararın alındığı tarihten itibaren on iş günü içinde taraflara yazılı olarak tebliğ ediliyor.

Bir sonraki yazımızda kararın niteliği, ne anlama geldiği ve tebliğinden sonra yapılması gerekenler anlatılacaktır. Yazıya aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

16 Şub 2015

Bölüm 1: Bankaya Başvuru


Bu yazı dizisini baştan sona okuduğunuzda çok kapsamlı bir bilgiye sahip olacaksınız. Buradakileri adım adım uyguladığınızda aslında o kadar da zor olmadığını göreceksiniz. Bilinçlenmekle dolandırıcılara karşı da silahlarınızı kuşanacaksınız ve bu işin aracılarla değil de bizzat yapılması gerektiğine ikna olacaksınız. Unutmayın, hiç kimse sizin hakkınızı sizden iyi arayamaz!

Başlayalım o halde:

Ekstrenizde kredi kartı üyelik bedeli, yıllık kart aidatı veya benzeri adlar altında bir ücret kalemi gördüğünüzde size ilk olarak bankanın müşteri hizmetleri ile görüşmenizi tavsiye ediyorum. Çünkü bu görüşme sonucu fazla uğraşmadan hedefinize ulaşabilirsiniz. Müşteri hizmetlerini arayıp bu bedeli kabul etmediğinizi, iade etmemeleri halinde yasal yollara başvurup o banka ile çalışmayı bırakacağınızı söyleyebilirsiniz. Bankaların bir kısmı müşteri kaybetmemek için talebinizi daha bu aşamada kabul edebiliyorlar. Çünkü bu bedel, bankalar için çok hayati ve olmazsa olmaz bir bedel değil! Banka yetkilisi; size parayı iade edebilir, mevcut borcunuzdan düşebilir veya size belli bir miktar puan vermeyi teklif edebilir. Eğer kesintinin tamamını karşılayacak bir miktar öneriliyorsa sorun kalmamış demektir. Ancak daha az bir miktarda puan teklif edildiyse bunu kabul edip etmemek size kalmış. Hakem heyeti ve olursa mahkeme süreciyle vs. uğraşırken harcayacağınız zaman ve emeği de göz önüne alarak kâr-zarar dengesini hesaplayıp teklifi kabul edebilirsiniz. Tamamını almak isterseniz de itirazınıza devam edebilirsiniz.

Bu yöntem genellikle bir yıl için alınan bedellerin iadesinde işe yarayabiliyor. Zaten gerçekçi olmak gerekirse hiçbir banka tek seferde size on yıllık aidat kesintisini iade etmeyecektir. Ancak en önemli şey, itirazınızda samimi olmanızdır. Önce esip gürleyip sonra da yasal yollara dahi başvurmadan aynı banka ile çalışmaya devam eden pek çok kişi, bankaların daha cesur davranmasına ve henüz bu aşamada geri ödeme yapmama kararı almalarına neden oldu. Bazı bankalar ise en baştan beri talep üzerine ödeme yapmayıp olayın yasal yollara intikal etmesini beklemekteydiler.

Eğer bu talebinizden bir sonuç alamadıysanız artık yasal yollara başvurmanız gerekmektedir. Konuyla ilgili yasaların çeşitli yorumlara açık olması ve yüksek yargı organı Yargıtay'dan birbiriyle çelişik bazı kararlar çıkması neticesinde Tüketici Hakem Heyetleri veya Tüketici Mahkemeleri de farklı kararlar verebilmektedir. Bu bakımdan Tüketici Hakem Heyetlerinden aleyhinize karar da çıkabilmektedir veya heyetten lehinize çıkan karar Tüketici Mahkemeleri tarafından bozulabilmektedir. Bunlar son derece az da olsa bilmelisiniz, mümkünse itirazınızı bir üst makama taşımalısınız ve sonucunda çeşitli ihtimallere de hazırlıklı olmalısınız.

İkinci aşamada yeniden bankaya başvurmanız gerekmektedir. Çünkü karşı tarafa ifa talebinizi iletmeden onu şikayet edemezsiniz. Biz her ne kadar daha önceden sözlü olarak başvurup olumsuz yanıt aldıysak ve yine olumsuz yanıt alacağımızdan emin olsak bile resmi bir başvuru yapmamız gereklidir. Bu başvuru aynı zamanda bankadan on yıl geriye dönük olarak ödediğiniz kesintilerin miktarlarını ve tarihlerini de içeren bir dekont istemenize yarayacak. Başvuruyu bir dilekçe ile yapmalısınız.

Dilekçe örneğini buraya tıklayarak indirebilirsiniz. (Belgeyi mutlaka indirdikten sonra kullanmalısınız çünkü önizleme görünümü dilekçenin formatını deforme etmekte. Belgeyi indirdikten sonra Word Belgesinde işlem yapamıyorsanız üstteki sarı çizgide yazan "Düzenlemeyi Etkinleştir." butonuna tıklayınız.)
Örnek dilekçeyi kendinize uygun bilgilerle doldurunuz:
Sağ üst köşeye dilekçeyi teslim ettiğiniz tarihi,
başlığa bankanın adını,
ilk cümledeki yere kredi kartınızın numarasını,
sol alta adresinizi,
sağ alta adınızı soyadınızı yazıp yazıcıdan çıktı alın. İmzanızı ise ad soyadınızın üst tarafına atın. Eğer yazıcıdan çıktı alma imkanınız yoksa dilekçenizi elinizle de yazabilirsiniz.

Bunları hazırladıktan sonra, bankaya başvurduğunuzu kanıtlamak gerektiğinden; postaneden gönderecekseniz iadeli taahhütlü göndermeniz, kargoyla gönderecekseniz internetten takibini yapıp karşı tarafa teslim edildiğinde çıktı almanız lazım. Şubeye başvuracaksanız dilekçenizi teslim alan görevliden bu talepli dilekçeyi aldığına dair görevlinin adını, soyadını ve imzasını içeren bir not istemelisiniz. Faks çekme imkanınız varsa "Gönderildi Raporu" almak koşuluyla onu da kullanabilirsiniz. Bankaların genel müdürlük adreslerini ve faks numaralarını kendi internet sitelerinin iletişim bölümlerinde bulabilirsiniz.

Bu işlemden sonra bir müddet bekleyeceksiniz. Yasal süre içinde size cevap vermeleri gerekiyor. Bankalar bazen iş yoğunluğunu mazeret göstererek cevap vermeyebiliyorlar. Ekstrelerin tamamı elinizde ise gelecek cevap çok önem taşımıyor. Ancak geçmiş tarihli ekstrelerin tamamını saklamadıysanız bankanın göndereceği çizelgeye muhtaçsınız. Onlar sizin ödemelerinizin kanıtı olacak ve dilekçenin eki olarak hakem heyetine sunulacak. Bankadan cevap geldiyse şanslısınız demektir. Gelen cevapta bulunan yaptığınız ödemeleri gösteren tabloyla beraber hakem heyetine başvurmaya hazırsınız. Artık bir sonraki yazımıza geçebilirsiniz.

Fakat bir ay kadar beklediğiniz halde hala elinize hiçbir cevap metni ulaşmamış olabilir. Bu durumda eğer bankanın şubesine uğrayıp dekont talep ederseniz sayfa başına istenen çok uçuk ücretlerle karşılaşacaksınız. Hemen müşteri hizmetlerini arayıp durumu anlatarak dekontları mail adresinize göndermelerini istemelisiniz. (Burada da sizden kesinti yapılabileceğini söyleyebilirler. Ancak herhangi bir kesinti yapılması halinde doğrudan hakem heyetine bu konuda da ayrı bir başvuru yapabilirsiniz. Çünkü ilk başvurunuza yanıt vermeyerek yasal sorumluluklarını ihmal eden taraf bankadır. O durumda Tüketici Hakem Heyetine yapacağınız başvurunun ekinde de bankaya dilekçe gönderdiğinizi kanıtlayan belgeyi sunmanız yeterli olacaktır.) Müşteri hizmetlerine bildirdiğiniz mail adresinize en geç bir gün içinde, sizin haksız olduğunuzu, iade talebinizin de reddedildiğini bildiren standart bir yazı gelecektir. (Yazının bir örneğine şuradan ulaşabilirsiniz. Size gelecek olanda da muhtemelen aynı ifadeler bulunacaktır.) Asıl önemli olan şey, bu yazının ekinde sunulan çizelgedir. Hakem heyetine genellikle tek sayfadan oluşan bu çizelgeyi sunacaksınız. Gönderdikleri diğer yazının hiçbir önemi yok. Bunun için sadece ekteki çizelgenin çıktısını almanız yeterli olacaktır.

Hakem heyetine başvurunun nasıl yapılacağının anlatıldığı bir sonraki yazımıza aşağıdaki linkten ulaşabileceksiniz.

Konu: Adım Adım Kredi Kartı Üyelik Bedellerinin Geri Alınması


Hatırlıyorum da ilk çıktığı zamanlar evlerde, iş yerlerinde, sokaklarda insanlara kredi kartı satmaya çalışıyorlardı. Aslında bu, insanları kredi kartı kolaylığına alıştırmak için bir yöntemdi. Bunun bir kolaylık değil, kolaycılık olduğu sonradan anlaşılacaktı. İnsanlar onsuz yapamaz hale gelip ekmeklerini bile kartla alma noktasına ulaştıklarında iş işten çoktan geçmişti. Çünkü ilk yıllarda sözleşmenin önemsiz bir maddesi olarak aksettirilen yıllık ücret, bankalara olan bağımlılık arttıkça yıldan yıla çok yüksek oranlarda zamlanarak fahiş miktarlara geldi.

Ancak hukuk düzeni böyle bir durum karşısında bankaların haksız menfaatini değil, vatandaşın cebini korumalıdır!

Son zamanlarda vatandaşlar, birinden çekip öbürünün borcunu ödemek için her bankadan bir kart sahibi olmaya başladılar. Bu durumda zaten harcadıklarını bile ödemekte zorlanırken bir de yıllık üyelik bedeli adı altında alınan haksız kesintiyle bir kez daha vatandaşın beli bükülmekte. Bu bedel, kredi kartından aniden kesildiği için ekstre kontrol etme alışkanlığı olmayan tüketiciler, hiç farkında bile olmadan ödemiş oluyorlar. Doğrusu bundan haberi olan tüketicilerin bile önüne öyle engeller çıkıyor ki kimisi de mecburen bu modern zorbalığa katlanıyor.

Hukuksuzca alınan bu bedele katlanmak zorunda değilsiniz!

Ancak şunu bilmelisiniz ki ekstreye yansıyan bedel için sadece paranızı geri alabilmek amacıyla hukuki yollara başvurabilirsiniz ve para iadesi için de haliyle önce bu haksız bedeli ödemiş olmanız gerekiyor. Yani bu bedelin alınacağı, bir madde halinde sözleşmelerde belirtildiği için gelecekte de yine böyle bir kesinti yapılacak. Ve siz de yine gerekli yollara başvurmak durumunda kalacaksınız. (Bazı sözleşmelerde açıkça böyle bir yıllık kart ücreti hükmü olmayabiliyor. Bu durum zaten hakem heyetinin veya mahkemenin kararında net bir şekilde tespit edilir. Eğer durumunuz bu şekilde ise sizden tekrar bir kesinti yapılmaması gerekir. Kararda da bu durum açıkça belirtilebilir. Belirtilmese bile banka bunu dikkate almalıdır.) Buradaki asıl saçmalık; gerek hakem heyetlerinin gerekse tüketici mahkemelerinin verdikleri kararlarla hukuksuz olduğu tekrar tekrar kanıtlanmasına rağmen kesin bir düzenleme ile bunun ortadan kaldırılmamasıdır. Bu yüzden tüketiciler haksız yere ödedikleri kendi paralarının peşine düşmek durumunda kalmaktalar. Bankalar da bunu bilmeyen veya geri almakla uğraşmayan tüketicilerden aldıkları paralarla güçlerine güç, servetlerine servet katmaktalar.

Son dönemde en azından, bankaların tüketicilere aidatsız kredi kartı sunması zorunlu hale getirildi. Bu tarihten sonrası için tüketicilerin aidatsız kartlara geçmeleri kendi menfaatlerine olduğundan bu haklarını kullanmalarını şiddetle tavsiye ediyoruz. Hatta tüm bankacılık işlemlerinizi, masrafsız bankacılık taahhüdü ile hizmet veren kurumlar vasıtasıyla yapmanız sizi öngörülemeyen pek çok kesintiden koruyacaktır.

Konuya bir giriş teşkil eden bu yazıdan sonra, daha önce ödemiş olduğunuz bedelleri pratik bir şekilde nasıl geri alabileceğinizin adım adım anlatılacağı yazı dizisinin ilk bölümüne aşağıdaki linkten ulaşabileceksiniz. Bu okuduğunuz yazı hariç yedi bölümden oluşacak yazı dizisi baştan sona bir bütün halinde değerlendirilmelidir. Tüketicilere faydalı olmasını dilerim.

6 Şub 2015

HAKLI TÜKETİCİ ~ SUNUM YAZISI



Tüketici kelimesi kapsam itibariyle son derece geniş bir kavram. Aslında hepimiz birer tüketiciyiz. Ancak aynı zamanda denklemin öbür tarafında da yer alan bazı kişiler kendilerinin de halihazırda birer tüketici olduklarını unutuyorlar. İşte bu unutmanın sonucunda, “tüketici”yi ezebildikçe ezmeye, sömürebildikçe sömürmeye uğraşıyorlar. İstisnasız hepimiz tüketici olduğumuza göre istisnasız hepimiz bir yerlerde sömürülüyoruz. Ancak devlet, zayıf durumda olan tüketiciyi korumaya yönelik düzenlemeler yapmakla yükümlüdür. Devlete bu yükümlülük, Anayasamızın 172. maddesinde verilmiştir:

T. C. Anayasası - Madde 172 – Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder.                                                                                                                         
Tüketiciyi korumaya yönelik kanunlar, yönetmelikler, tebliğler marifetiyle de bu yükümlülük yerine getirilmeye çalışılmaktadır. Ancak ne yazık ki bu kurallar mevcut olsa da birçok alanda tüketiciler, kendi haklarını aramak için yasal yollara başvurmak durumunda kalmaktadır. Bu bakımdan tüketiciler de haklarını bilmek ve hak arama usullerini öğrenmek zorundadırlar. Sitemizin isminin “Haklı Tüketici”  olmasının sebebi de, mevcuttaki haklarını bilmeyen tüketicilere haklarını bir ölçüde hatırlatmak ve bilinçli tüketici olma yolunda katkı sağlamaktır.

Bu amaçları taşıyan sitemizde ele alacağımız ilk mesele; bugüne kadar milyonlarca tüketicinin mağduriyetine sebep olan kredi kartı üyelik bedeli (aidat) meselesi olacak. Biliyoruz ki pek çok sitede bu konuyla ilgili çeşitli bilgiler var. Ancak biz burada bu konuyu hukuksal açıdan temellendirerek kolay anlaşılır olması için de adım adım ve daha derli toplu bir anlatım izleyeceğiz. Başlangıç olarak bu konuyu seçmemizin bir nedeni de bu konuda son dönemde artan dolandırıcılık vakalarına karşı tüketicinin elini güçlendirme düşüncemizdi. Mutlaka sizlere veya çevrenizdekilere de “Kredi kartı aidatlarını geri almanıza yardımcı olalım!” konulu telefonlar, mesajlar gelmiştir. İşte burada adım adım anlatılanlar sayesinde hiç bu dolandırıcılara para kaptırmadan, kendi kendinize, kolay ve ücretsiz bir şekilde bunları geri alabileceksiniz.

Mevcut düzende tüketicinin sorunları da hızla artıyor. Bu nedenle ilk konumuzdan sonra yazılarımıza hız kesmeden devam ederek sitemizin tüketici sorunları ile ilgilenen geniş bir platform olması için çalışacağız. Bu kapsamda tüketici hukukuyla ilgili mevzuat, faydalı siteler, haberler ve bunların yanında sitemizde sizden gelen şikayetlerin de yayınlanabileceği birer bölüm oluşturmayı düşünüyoruz.

Siz de hem bilinçlenmek hem de bize destek olmak için sağ panelden İzle (Follow) butonuna basarak sitemize takipçi olabilirsiniz. (Blogger bir Google hizmetidir. Blog takibi yapabilmeniz için Google hesabınız ile oturum açmanız istenir.)

Bu ilk yazımızın sitenin kurulma amacını da içeren bir sunuş niteliğinde olmasını istedik. Çok yakında asıl bilgilendirici yazılarımızla görüşmek üzere…

______________________________________________________________________

BU BİR REKLAMDIR.
BU BİR REKLAMDIR.