Bölüm 6: Yargıtay Kararlarında Kredi Kartı Ücreti

Bir önceki yazımızın tamamında bankaların iddialarını mevzuat bakımından tek tek yanıtladık. Ancak bankalar mevzuatın yanında mahkeme içtihatlarını da kullanarak kendilerini haklı çıkarmaya uğraşmaktalar. Burada temas edilmesi gereken iki nokta bulunmaktadır: Bunlardan ilki, içtihatların hukukî niteliği; ikincisi ise bankaların bazı içtihatları bilinçli olarak çarpıtmalarıdır.

Mahkeme kararları hangi mahkeme tarafından verilmiş olursa olsun hukukun yardımcı kaynaklarıdır. Emsal karar olarak bilinen kararlar da adı üstünde örnek kararlardır. Mahkemelerce uygulanma gibi bir zorunluluğu olmayan bu kararlar, yargıda benzer olaylarda aynı kararların verilebilmesine imkân sağlar.

Ancak belirtmemiz gereken önemli bir husus da Yargıtay kararlarının tamamına ulaşabileceğiniz bir platformun olmadığı gerçeğidir. Bu kararlara büyük hukuk kütüphanelerinde bulunan Yargıtay Kararları Dergisi'nin ciltlerini karıştırarak veya ücretli içtihat bilgi bankalarından yararlanarak ulaşabilmektesiniz. Bununla birlikte tüketici dernekleri tüketicileri ilgilendiren kararların numaralarını ve özetlerini paylaşmaya gayret göstermektedirler. Ayrıca Yargıtay'ın kendi internet sitesinde de kelimeyle veya karar numarasıyla arama yapılabilecek sınırlı bir emsal karar arama bölümü mevcuttur. Oradan kendi hukuki durumunuza uygun emsal kararları bulmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Bir karar Yargıtay tarafından verilmiş bile olsa, ilk derece mahkemelerine karşı kesin bağlayıcılığı yoktur. İlk derece mahkemelerinin uymaları gereken kararlar sadece içtihadı birleştirme kararlarıdır. Çünkü bu kararlar Yargıtay tarafından ilk derece mahkemelerine yol göstermek için alınmış özellikli kararlardır ve yanlış uygulamaları önlemeyi amaçlar.

Ancak mahkemelere hiçbir yükümlülük getirmeyen Yargıtay kararlarının bile mahkemelere emsal olarak sunulmasının sebebi, Yargıtay'ın bir temyiz mahkemesi olmasıdır. Yâni temyiz edildiğinde kararının Yargıtayca bozulmasından çekinen hâkim, kendini önceki Yargıtay kararlarına uymak zorunda hissedebiliyor. Bunun da sıkıntısı şu ki Yargıtay sık sık fikir değiştirebilen bir kurum! Zaten aşağıdaki örneklerden de göreceğiniz bu konuya bir sonraki bitiriş yazımızda da değineceğiz.

Mevzu hukuk bakımından temelsizliği aşikâr olan üyelik bedeli kesintisinin birkaç Yargıtay Kararı ile temellendirilmek istenmesi hukukun yanında akla ve mantığa da aykırıdır. Ancak bu bile, bankaların bu konudaki çaresizliğinin bir dışavurumudur. Bununla birlikte tüketici mahkemelerinin itiraz neticesinde verdiği kararlar kesin olduğundan hakimlerin tüketiciyi koruyan daha cesur kararlar aldıklarını görmek tüketiciler için bir umut vesilesidir.

Kaldı ki gerek eski gerekse yeni tarihli kararlar incelendiğinde Yüksek Yargı’nın yerleşik uygulaması gereğince ekseriyetle kart hamilinin haklı bulunduğu görülecektir. Örneğin Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından verilen E.2007/11236, K.2008/2982 sayılı kararına göre,
"Kredi kartı hizmetinin tüketicilere sunulmasında esasen bankanın menfaati ve kârı vardır. Elde edilen menfaatler dışında ayrıca üyelik aidatının alınmasının hukuka ve iyi niyet kurallarına uygun düşmediği, hazırlanan sözleşmelere kullanıcının iştirakinin söz konusu olamayacağından bu sözleşmelerdekinin aksine konulan kurallarla da kredi kart sahiplerinin yükümlü olmasının kabul edilmesi de doğru olamayacağından (kart hamilinin yaptığı) itirazın kabulü gerekir."
Bu kararda kredi kartında asıl menfaatin bankalarda olduğu hatırlatılmıştır. Çünkü bankaların gördükleri hizmetin aslî karşılığı faizdir. Kredi kartında da faiz söz konusu olduğundan verilen hizmet, karşılığını bulmakta ve bankalar kuruluş amaçları olan kârdan yoksun kalmamaktadır. Zaten kendi borcuna işleyen faizi düzenli bir şekilde ödeyen müşteriye bankanın başka herhangi bir bedel tahakkuk ettirmesi mümkün değildir. Bunun yanında bankalar, kart sahibi müşterilerin o kartla yaptığı her alışveriş için alışveriş yapılan yerden belli bir yüzdelik oranda komisyon da almaktadır. Başka bir ifadeyle kredi kartı sahipleri, sırf o kartı kullandıkları için bile bankaya para kazandırmaktadırlar. Bankaların herkesi kredi kartı sahibi yapmaya çalışmalarının, kart kullanmaya özendirmelerinin altında yatan sebep de işte bu komisyon gelirlerini artırmak istemeleridir. Ne kadar çok kredi kartı müşterisi, o kadar çok kredi kartıyla alışveriş ve komisyon geliri demektir. Görüldüğü üzere bankalar, hem kartla ödeme yapanlar üzerinden hem de mağazasında kartla ödeme kabul edenler üzerinden para kazanmaktadır. Ve bu durum, yukarıdaki kararda da belirtildiği gibi bu işten esas karlı çıkanın bankalar olduğunu çok net göstermektedir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 2008/5 sayılı genelgesine de konu olan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin E.2008/4345, K.2008/6088 sayılı kararında şöyle ifadeler bulunmaktadır:
"Sözleşmenin davacı banka tarafından matbu, standart olarak hazırlanıp boş olan kısımların rakam, isim ve adresler yazılarak doldurulduğu, sözleşmenin on iki punto koyu siyah harflerle düzenlenmediği görülmektedir. Davacı (banka), tüketici aleyhine olan ve tüketiciyi kart kullanımı ücreti adı altında bir külfete sokan sözleşme hükmünün tüketici ile ayrıca müzakere edilerek kararlaştırıldığını iddia ve ispat edememiştir. Böyle olunca sözleşmedeki kredi kartı üyelik ücreti alınacağına dair hükmün açıklanan yasa ve yönetmelik hükümleri karşısında haksız şart olduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla davacı bankanın bu sözleşme hükmüne dayalı olarak kredi kartı kullanıcısı davalıdan ücret istemesi olanaklı değildir."
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin yukarıdaki karar ile aynı doğrultudaki E.2008/15042, K.2009/5386 sayılı ve E.2009/12552, K.2009/11294 sayılı kararları ve sair daha pek çok kararın gerekçeleri incelendiğinde ekseriyetle bankaların haksız bulunduğu görülecektir. Yukarıda alıntılanan karar, bu bedellerin tamamını tartışmasız olarak haksız şart saymıştır. Çünkü bankalarda beş on dakikada düzenlenen sözleşmelerin yukarıdaki kararda açıklandığı şekilde hazırlanıp doldurulduğu herkesçe bilinmektedir.

Bu durum aynı zamanda Türk Borçlar Kanunu m.20 ve devamında düzenlenen genel işlem koşullarıyla özdeştir. Ancak tüketiciler için özel düzenleme, tüketicileri korumayı amaçlayan kanunlarla getirilmiştir. Bu bahsettiğim durum, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 13/10/2011 tarihinde verdiği E.2011/5605, K.2011/14474 sayılı kararda da dile getirilmiştir:
"Görüldüğü gibi mevzuatımızda, sözleşmede bulunan haksız şartlarla ilgili olarak, tüketiciyi bağlamayacağı ve batıl olma gibi hukuki müeyyide getirilmiştir. Tüketicinin bu hakkını kullanması ile ilgili herhangi bir zaman sınırlaması bulunmamaktadır. Tüketici bu hakkını her zaman kullanabilir. Borçlar Kanunundaki düzenlemeler, tüketici hakkını korumaya yeterli olmadığı için Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun çıkarılmıştır. Yasanın amacı, sağlayıcı ve satıcıya karşı daha zayıf durumda olan tüketiciyi korumaktır. Bu amaçla çıkan yasada yorumun tüketici lehine olması esas olmalıdır."
Burada Yargıtay'ın ilk iki alıntıdaki kararlara nispetle daha yeni tarihli bir kararını görmüş olduk. Kararda açık bir şekilde tüketici lehine yorum tavsiye edilmektedir. Ayrıca bankanın, 5464 sayılı Kanunun 11. maddesine dayanarak müşterinin 10 günlük itiraz süresi olduğu şeklindeki iddiasına cevap verilmiştir. Önceki yazımızda mevzuat çerçevesinde yalanladığımız bu savunma içtihatlarla da kesinkes çürütülmüştür. Bu yukarıda alıntılanan karar aynı zamanda davacı tarafın Medeni Kanun m.2’ye dayanan iddialarına doğrudan doğruya bir yanıt niteliğindedir:
"Somut uyuşmazlıkta olduğu gibi haksız şart niteliğinde olduğu kabul edilen ve tüketiciden kredi kartı ücreti, kredi kartı aidatı vb. isimler altında alınan bedelleri tüketicinin bir süre ödemesi, sözleşmedeki haksız şarta icazet verdiği ve bundan sonra da ödemeye devam edeceği anlamına gelmez. Kredi kartı hamili belli bir süre ödeme yaptıktan sonra, haksız şart niteliğinde olan sözleşme hükmüne uygulanması gereken "haksız şartın bağlayıcı olmayacağına" ilişkin müeyyide gereği talepte bulunabilir. Hal böyle olunca tüketici haksız şart niteliğinde olan kredi kartı aidatını bir süre ödedikten sonra gelecek dönemler için sözleşmedeki hükmün haksız şart olması nedeniyle ileriye yönelik olarak talepte bulunabileceği gözetilmeksizin aksine düşüncelerle bu talebin iyiniyet kurallarına aykırılık teşkil edeceğine dair mahkeme kararı usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir."
Görüldüğü üzere bu bedelleri bir süre ödemiş olsanız bile kesinlikle kabul etmiş sayılmıyorsunuz. Size istediğiniz zaman itiraz etme hakkı tanınmış ve bankanın iddia ettiğinin aksine Yargıtay bu itirazı iyi niyet kurallarına aykırı bulmamış.

Peki, bu bedelin hukuksuzluğu bu kadar ortadayken bankaları hâlâ bir hukuki kılıf uydurma çabalarına sevk eden şey ne? Bu sorunun cevabı maalesef yine Yargıtay kararlarında gizli. Çünkü Yargıtay'ın bazı kararlarında öyle ifadeler var ki bu önceki kararlar Yargıtay'dan çıkmamış sanırsınız. Yargıtay üyeleri öyle bazı kararlar almışlar ki bankalar bunları müşterilerini süründürmek için kullanmaya kalkmışlar. Müşterilere ulaşan cevaplarda da mahkemeye sunulan dava dilekçelerinde de bankaların tarafını tutan bu Yargıtay kararları kullanılır olmuş. Örneğin birçok dava dilekçesine alınmış ve sanki bankaları haklıymış gibi gösteren kararlardan biri olan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'ne ait 22/03/2011 tarihli ve E.2010/14259, K.2011/4306 sayılı kararda şöyle ifadeler bulunmaktadır:
"Bankalar bunun aksine kâr amacıyla kurulan müesseselerdir. Bu yüzden gördükleri hizmetin karşılığını da isteyebilirler. Ayrıca çok sayıda banka bulunduğuna göre de davacı kendi yükümlülüklerini yerine getirmek kaydıyla dilediği bankadan kredi kartı kullanma imkanına da sahiptir. Bu durunda davacı ile davalı banka arasındaki sözleşmenin iltihakı bir sözleşme olmadığının kabulü gerekir. Bankalar gördükleri hizmetin uygun bir karşılığını istemek hakkına sahiptir. Kredi kartı hizmetinin banka için riski bulunduğu gibi bir maliyeti de bulunmaktadır. Bankanın bu maliyeti kredi kartı kullanıcılarına yansıtması doğaldır. Bankaların 5464 sayılı yasanın 25. maddesi gereğince belirledikleri bu ücreti kart kullanıcılarından istediklerinde bunu ödemeye yanaşmayan kişilerle sözleşme yapmaya zorlanamayacakları gibi, mevcut sözleşmelerinde bundan sonra sürdürmeye zorlanamazlar. Taraflar arasında mevcut sözleşme hükümlerine göre davalı bankanın davacıdan üyelik ücreti isteminin kabul edilmemesi nedeniyle sözleşme özgürlüğü çerçevesinde aralarındaki sözleşmeyi feshetmesi ve kredi kartını kullanıma kapatmasına engel bir hüküm de bulunmamaktadır."
Yukarıdaki kararda vurgulanan "hizmetin uygun bir karşılığı" kavramı çok tartışmalıdır. Çünkü nasıl ve neye göre tespit edildiği belli olmayan bu bedelin hangi hizmet karşılığında istendiği de meçhuldür. Bilindiği üzere hizmetin asıl karşılığı, son yıllarda fahiş miktarlara çıkan kredi kartı üyelik bedeli değil, borcun faizidir. Ayrıca Yargıtay'ın en temel içtihatlarına göre ancak zorunlu, makul ve belgeli masrafların karşılığı tüketiciden istenebilecektir. Bu konuda ispat yükü bankaya aittir. Öte yandan bu bedele itiraz edildiğinde bazı bankaların, müşteri kaybetmemek için bedeli tahsil etmemesi ise uygulamanın keyfiliğini ortaya koymaktadır. Hatta savunmalarında son derece hayatî bir masrafın tahsili şeklinde aksettirmelerine rağmen, çoğu bankanın son zamanlarda müşterilerine sundukları bazı kredi kartlarından yıllık aidat almadıklarını söyleyerek reklam yaptıkları bilinmektedir. Mademki bu bedel zorunlu bir hizmetin karşılığında alınmakta ise uygulamada bu kadar farklılıkla karşılaşılması izah edilmeye fazlasıyla muhtaçtır. Aynı bankaca çıkarılan iki kredi kartından birinden bedel alınıp diğeri için bu bedelden feragat edilmesi hukuk devletinin temel ilkelerinden eşitlik prensibine de ters düşmektedir. Buna rağmen yukarıdaki kararın bir benzeri olan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 05/04/2011 tarihli ve E.2010/13722, K.2011/5258 sayılı kararında da şu ifadelere yer verilmiştir:
"Davacının kullandığı kredi kartının, üyelik aidatı olarak ödenen paranın iadesine ilişkin davacı şikayeti üzerine verilen hakem kararı nedeni ile banka tarafından iptal edildiği taraflar arasında ihtilafsızdır. Öte yandan sözleşmede üyelik ücreti alınacağının kararlaştırıldığı da sabittir. Davacı, davalıya ait kredi kartını kullanması nedeniyle, davalı banka tarafından bildirilen ücreti, sözleşmede hüküm olsun ya da olmasın ödemekle yükümlüdür. Bir başka deyişle, davalı banka üyelik ücreti ödenmeden kart verme yükümlülüğünde olmayıp, sözleşmedeki buna dair kararlarında haksız şart niteliğinde bulunmamaktadır."
Yukarıda alıntılanan son iki kararda görüldüğü gibi Yargıtay'ın aynı dairesi, önceki kararlarının tam aksine yorumlanabilecek ifadeler kullanmıştır. Bu kararların tarihlerini mahkemeye sunan banka avukatları, "Yargıtay’ın son içtihatları ile kredi kartlarından üyelik bedeli/aidat alınmasının usûl ve hukuka uygun olduğu" şeklinde savunma yapmaktadırlar.

Ancak bankaların bu kararlarla gerekçelendirdiği dava dilekçesine itiraz ederken tüketicilerin dikkat etmesi gereken en önemli nokta, sunulan emsal kararın somut olayla uyuşup uyuşmadığıdır. Örneğin yukarıdaki ifadelerin geçtiği iki kararın konusu da kart aidatına itiraz ya da hakem heyeti kararına itiraz davası değildir. Söz konusu davalar kart aidatını geri almayı başaran müşterisinin kredi kartını iptal eden bankalara karşı tüketicilerce açılan manevi tazminat davalarıdır. Bankaca alıntı yapılan bütün kararlarda "bankanın bundan sonra mevcut sözleşmeleri sürdürmeye zorlanamayacağına ve sözleşmeyi fesheden bankaya karşı tüketicilerin manevi tazminat davası açamayacağına" ilişkin hükümler bulunmaktadır. Yani söz konusu Yargıtay kararları geçmişe dönük haksız kesintilere meşruiyet kazandırmamaktadır. Aksine bu konuda, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 18/07/2011 tarihinde verilen E.2011/4736, K.2011/11579 sayılı karara göre söz konusu yıllık kart aidatının B.K. m.125 (T.B.K. m.146) ve HGK 2010/1-93-88 sayılı kararı uyarınca on yıl geriye dönük olarak tüketiciler tarafından alınabileceğine ilişkin hükmü de kesinleşmiş bulunmaktadır. Ancak bunlar gibi çoğu Yargıtay Kararı da bankalar tarafından bilinçli şekilde yanlış yorumlanarak mahkemelerde tüketicilere karşı bir üstünlük elde edilmek istenmektedir.

Son olarak her iki tarafça verilen emsal karar tarihleri dikkatlice incelendiğinde, "Yargıtay’ın son içtihatları ile kredi kartlarından üyelik bedeli/aidat alınmasının usul ve hukuka uygun olduğu" şeklindeki savunmanın geçersiz hale geldiği anlaşılmaktadır.

Zaten bütün bu hukuksuz uygulamalara bir son verebilmek adına kanun koyucu otorite tarafından da 6502 sayılı Kanunla birlikte bankalara yıllık aidat vb. adlarla herhangi bir ücret tahsil etmedikleri bir kredi kartı sunma zorunluluğu getirilmiştir. Aslında yeni kanunun hiçbir karttan ücret alınmayacağına hükmetmesi beklenirken getirilen bu hükmü pek beklentiyi karşılamasa da tüketiciler lehine bir adım sayılabilir.

Bu yazımızda konuyla ilgili bazı Yargıtay kararlarını incelemiş olduk. Maalesef Yargıtay'ın kısa aralıklarla imza attığı bu çelişkili kararlar, tüketicilerden bankalara; hakem heyetlerinden tüketici mahkemelerine kadar pek çok kişi ve kurumun kafasını karıştırıyor. Bir sonraki yazımız hem bu meseleyle ilgili yorumlarımı içeren hem de konunun bütünüyle ilgili bir iki kelime edeceğim bir son söz niteliğinde olacak. Bitiriş yazımızı okumak için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.