Av. Hakan Tokbaş: "Evet, o deli benim!"

Posted by Alican Sadıç on Pazartesi, Şubat 12, 2018 with No comments
Tüketici Hakem Heyetleri Hakkında Sıkça Sorulan Sorular başlıklı konumuzda yanıtladığımız sorulardan birisi de "Hakem Heyetine Başvurmadan İcra Takibi Yapılabilir Mi?" sorusu idi. Hatırlayacağınız üzere o cevabımızda tüketiciler açısından çok önemli bir Yargıtay kararından bahsetmiştik.

Geçtiğimiz yılın Aralık ayında ise kanun-yapıcılar, işte o mahkeme kararını boşa çıkarmak için ilgili kanun maddesini değiştirdiler. Böylece 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 68. maddesinin 1. fıkrasında yapılan söz konusu değişiklikle birlikte, yüksek mahkemenin tüketicilere sağladığı bir koruma meclis tarafından kaldırılmış oldu!

Öte yandan bu değişiklik, hâlihazırda neredeyse çalışamaz durumda olan icra dairelerinin iş yükünün daha da artmasına sebep olacağı ve ayrıca hukuki prosedürün de daha belirsiz hale gelmesine hizmet edeceği için bile son derece sakıncalıdır.

Avukat Hakan Tokbaş

Her yıl gerçekleştirdikleri Tüketici Hukuku Kongreleri ile tanınan Tüketici Hukuku Enstitüsü Derneği'nin başkanlığını yürütmekte olan Avukat Hakan Tokbaş da Posta Gazetesi'nde yayınlanan 30 Ocak 2018 tarihli yazısında bu hukuki düzenlemenin hiçbir yaraya merhem olmayacağını, tam tersine kendi başına bir sorun teşkil ettiğini ciddi tespitlerle açık seçik anlatıyor. Hukuki karışıklık yaratmaktan başka bir işe yaramayacak bu "hata"dan bir an önce dönülmesini dileyerek ilgili yazıyı dikkatinize sunuyorum:

     Evet, o deli benim!
   
     Bir deli bir kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkaramazmış derler ya hani…

     İşte öyle bir şey aslında, aşağıda anlatacaklarım.

     Ben deliliğimle gurur duyarım elbette, ancak “40 akıllılar” benden fazla karıştırıyor ortalığı.

     Durum şöyle efendim:

     Enstitüyü takip edenler bilir; 2015 Nisan tarihlerinde, Yargıtay’ın vermiş olduğu bir kararı yorumlayarak basın açıklaması yolu ile kamuoyuna duyurmuştum.
Sanırım çıkan haberlerin başlığı daha çok “Tüketiciye İcra Müjdesi” şeklinde idi.

     Evet, hani o zamanlar, “3300 TL nin altında olan tüketici alacakları doğrudan ilamsız icra takibine konu edilemez” şeklinde özetlenebilecek meşhur karar.
Ben kararı alan avukat değil, yorumlayan ve ilan edenim. Kararı alan meslektaşımı da ayrıca tebrik etmek lazım.

     O zamanlar, kararı yorumlama tarzım oldukça tepki almıştı. Karar, ilk başta tüketici aleyhine gibi gözükse de, hukuk her iki tarafa da aynen uygulanacağı için esasen tüketicinin lehine olacağını, özellikle bankacılık, telekomünikasyon ve enerji şirketlerinin bu karardan çok etkileneceklerini belirtmiştim. Zira piyasada tüketiciden en fazla alacağı olan sektörler bunlardı ve alacaklarının çoğu 3300 TL nin altında idi.

     Her delinin akıbeti gibi ben de alkışlanmadım elbette, hatta kararı yorumlama tarzımdan dolayı sektör trolleri tarafından işitmediğim küfür kalmadı. Angaralı olmama rağmen, benim dahi hiç bilmediğim küfürleri okudum ve işittim inanır mısınız?

     Ancak, uygulama aynen yorumladığımız şekilde gelişti ve yanlış yönlendiriyorsun diyenlere inat, ne yorum yaptık ise kelimesi kelimesine uygulandı.

     Bu karar, hukuki tartışması bir tarafa, pratikte İcra Dairelerinin iş yükünü olabildiğince azaltmak ve şirketlerin, takibe geçmeden önce tüketici ile bir şekilde uzlaşma yolunu seçmesi bakımından epey önemli idi. Ayrıca çok daha karmaşık bir hukuki düzenin önüne geçmişti.

     Şimdi ne mi oldu?

     Kanunun 68. Maddesine “Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla” şeklinde bir ifade konuldu. (Benim gibi bir deliye ön almak için de ancak kanun değişikliği lazımdı zaten, gurur duyuyorum bununla.)

     Yani birileri, sektörün tıkanıklığını çözmüş oldu kendince. Böylelikle, nadide şirketlerimiz, Hakem Heyetine başvurmak zorunda kalmadan doğrudan icra takibi açabilecekler. Yukarıda benim açıklamamla basının attığı başlık örneğini vermiştim; o başlık bu sefer şuna dönüştü: “Tüketiciye icra yağacak” veya “faturasını ödemeyen tüketici yandı”.

     Kamuoyunun algısı bakımından aradaki fark bariz değil mi?

     Peki, sektörün bu büyük sorununa çözüm bulduğunu sananlara bazı sorularım olacak:

     Bankacılık sektöründe: hesap işletim ücreti, kartel faizi vs; telekomünikasyon sektöründe: taahhüt iptal cezası, cihaz bedeli vs; enerji sektöründe: haksız gecikme faizleri, kesme açma bedelleri vs. konularında tüketiciler, doğrudan icra takibi açmaya yönlenirse ne olacak? Yeni bir kanun çalışması mı gelecek? “Yanlış yapmışız, bu dediğimiz tüketiciler için geçerli değildir” mi denilecek? Sektör her istediğinde oyun oynar gibi kanunlarla ve haklarla mı oynayacağız?

     2018 yılı parasal sınırları için, 6860 TL’nin altındaki icra takipleri için, tüketici takibe itiraz ederse, alacaklı şirket ne yapacak? Kanuna bu cümleyi koyduranlar uygulamayı ve hukuku pekiyi bilmedikleri için ben söyleyeyim: HİÇBİR ŞEY! İcra takibi yine kilitlenecek, şirket yine sıfırdan THH’ye başvurmak zorunda kalacak. Neden mi? E orasını da bir zahmet araştırın bakalım, neler bulacağınızı ben de merak ediyorum.

     Madem kanunda böyle bir düzenleme yapılacaktı, THH parasal sınırları yakın zamanda neden fahiş bir şekilde artırıldı? Ayrıca “Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun” gibi absürt bir kanun çalışması neden yapılıyor? Hepsi, İcra Dairelerinin iş yükünü hafifletmek, çalışamaz durumda olan İcra Dairelerinin işlevini, garip bir yöntemle de olsa, artırmak için değil miydi? E doktor bu ne peki?

     ÇÖZÜM:

     Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, uzun zamandır Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın elinde oyuncak oldu. Görevi, tüketici şikâyetlerini ölçmek, tüketici isteklerini raporlaştırmak, piyasa denetimi yapmak olan bakanlık, hukuk eğitimi almamış kişiler eliyle kanun yapıyor, yönetmelik yazıyor. Yanlış yapıyor, yanlış yazıyor. Eleştirince küsüyor, eleştirmezsen yanlışını görmüyor. Yaptığı yanlışlar hem devleti hem tüketicileri sıkıntıya sokuyor. Hem hukuku hem ekonominin işleyişini bozuyor.

     Hâlbuki Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın, sektörlerle içli dışlı olması gerekir. Tüketicilerin şikâyetlerini derleyip, piyasa denetimini yapıp, yine sektörlerin iyileşmesi için raporlar oluşturması, bu raporlar gereği gerekli kanuni düzenlemenin yapılması için uzman kişilere iletmesi gerekir.

     Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun artık bir ana kanundur. Öyle ki, uygulamasının genişliği içerisinde Türk Borçlar Kanunu neredeyse yedeklenmiştir. O halde, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, Borçlar Kanununa ve diğer özel kanunlara uygun olarak, o kanunlarla uyumlu çalışacak şekilde, uzman hukukçular ve akademisyenler eli ile düzenlenmelidir.

     Bunu yapabilecek tek kurum ise ADALET BAKANLIĞI’DIR. Tüketici hukuku ile ilgili bütün mevzuat çalışmalarının acilen Gümrük ve Ticaret Bakanlığı elinden alınıp, Adalet Bakanlığı’na teslim edilmesi gerekir.

     Aksi takdirde ortalık, daha çoook karışır. Dönemine göre, güçlü olan sektörse sektörün, tüketici örgütleri ise örgütlerin elinde kalır. Kimin elinde kalırsa kalsın, sırf elde kaldığı için doğru bir şey çıkmaz.

     Bir Angaralı sanırım şöyle tepki verirdi: Yeter la bebeler! Bi salın artık!

KAYNAK:  Bu yazı, Posta Gazetesi'nin internet sitesinden alıntılanmıştır; aşağıdaki bağlantıya tıklayarak orijinal metne ulaşabilirsiniz.